1980 Yılı Öncesinde Hac Seyahatleri
Turizm Çeşitleri
-
2021
Arapça’da Ziyaret etmek, yönelmek ve gitmek anlamlarına gelen hac kelimesi, fıkıh terimi olarak imkânı olan her Müslümanın Arafat’ta ve Müzdelife’de vakfe, Mina’da şeytan taşlama ve kurban kesme, Kâbe’yi tavaf etme, Safâ ve Merve tepeleri arasında sa‘y (yedi defa gidip gelme) gibi belli bazı dinî görevleri (menâsik) yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti ifade eder. Ayrıca ihram, zikir, telbiye (ihrama girenlerin lebbeyk şeklinde başlayan zikir cümlelerini söylemesi), sadaka, namaz, sabır ve hac sırasında uyulması gereken yasaklara riayet gibi tarihî ve sembolik anlamlar da içerir. Bu ibadeti yerine getirenlere de hacı denir.
İslâmî kaynaklara göre Kâbe, Hz. Âdem tarafından inşa edildi, Hz. Şît’in peygamberliği sırasında onarıldı, Nûh Tufanı sonrasında uzun bir süre kumlar altında kaldı ve nihayet Hz. İbrâhim ile oğlu İsmâil tarafından eski temelleri üzerinden yeniden yapıldı. Kur’ân-ı Kerîm’de Bir zamanlar İbrâhim, İsmâil ile beytin temellerini yükseltirken... (el-Bakara 2/127) meâlindeki âyet bu inşaata işaret etmektedir. Yüce Allah’ın Hz. İbrâhim’e, “İnsanlar arasında haccı ilân et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi tavaf etsinler” (el-Hac 22/27-29) emriyle birlikte insanlar hac yapmak üzere Mekke’ye davet edildi. O tarihten sonra gelen birçok peygamber ve ümmetleri Kâbe’yi ziyaret etmektedir. Tarih boyunca hac yollarının güvenliği, hac güzergâhı üzerinde bulunan su kuyularının bakımı, hacıların konaklama vb. ihtiyaçlarının karşılanması en önemli işlerden biri olmaktadır. Bazı dönemlerde hac yollarının kesilmesi harp sebepleri arasında yer almaktadır.
Dünyanın her bölgesinden Mekke’ye gitmek isteyen hacılar çeşitli güzergahlar kullanmaktadır. Meselâ karayolunun kullanıldığı 1837 yılına ait payitaht İstanbul merkezli güzergâh Sirkeci’den başlamakta, Üsküdar, İzmit, Akşehir, Konya, Adana, Antakya, Hama, Şam, Maan, Medine ve Mekke’de sona ermektedir. Yol boyunca bazısında bir veya iki gün konaklanan 54 ile 59 gün arasında menzil bulunmakta ve yolculuk yaklaşık bir ay sürmektedir. Hacı adayları 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla denizyolunu, 1908’de Hicaz demiryolunun tamamlanmasıyla da demiryolunu kullanmaya başladılar.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında iktisadî şartlar da öne sürülerek halkın hacca gitme konusundaki istekleri geri çevrildi; ancak çok az sayıda Türk vatandaşı, seyahatle ilgili genel hükümlerden faydalanarak hac ve umre ziyaretlerini gerçekleştirebildiler. 1946’da çok partili demokratik sisteme geçildikten sonra hacca gidiş serbest bırakıldı. İlk defa 1947’de toplu halde hacca gitme izni çıkarıldı ve yıllar süren yasaktan sonra binlerce Türk, çeşitli yollardan hacca gittiler. Ancak Hicaz’a hacı gönderen bütün ülkeler, birtakım düzenlemelerle vatandaşlarının huzur ve güvenini sağladığı halde Türkiye ne gidişlerde ne de hac sırasında hiçbir düzenlemede bulunmadı. Bu sebeple Türk hacı adayları her aşamada büyük sıkıntılarla karşılaştılar.
Hacı adayları bu dönemde Hicaz’a gitmek için üç güzergâh kullandılar. Birincisi Suriye-Filistin-Ürdün yoludur. Ancak Birinci Dünya Harbi sırasında tahrip olan Hicaz Demiryolu henüz tamir edilmediği için hacı adayları kamyonlarla çölü geçmekte büyük zorluk çekildi. Ayrıca bölgede yabancı işgalinin devam etmesi ve Yahudilerle Araplar arasında Filistin’de çıkan karışıklıklar karayolu güvenliğini tehdit ediyordu. İkincisi, Süveyş Kanalı’ndan geçerek Cidde’ye giden denizyoludur. Bu güzergâh karayoluna göre hem daha güvenilir hem daha ucuz hem de daha kısadır (10 gün). Üçüncüsü ise havayoludur. Uçaklar Lübnan veya Ürdün’de ikmal yapmak suretiyle Cidde’ye ulaşabilmektedir.
1948’de döviz yokluğu gerekçesiyle hacca gidiş yeniden yasaklandı, fakat muhalefetin baskıları sonucu aynı yıl tekrar serbest bırakıldı. 6. 04. 1953 tarih ve 4/531 sayılı kararnâme ile de “Hac Maksadıyla Suudi Arabistan’a Gidecek Olanların Seyahatlerine Müteallik Esaslar” belirlendi. Bu kararnâme, 11. 06. 1955 tarih ve 4/5269 sayılı kararnâmeyle yürürlükten kaldırılarak yerine Hac Maksadıyla Suudi Arabistan’a Gidecek Olanların Seyahatlerine Müteallik Yönetmelik getirildi. İlgili yönetmelikte karayolu kapatılarak gidiş ve dönüşlerin sadece deniz ve havayoluyla yapılacağı belirtildi. Bu yönetmelik de 23. 02. 1963 tarih ve 6/1485 sayılı kararla iptal edilerek karayolu tekrar serbest bırakıldı. Yine bu yönetmeliğin de 8. 01. 1968 tarih ve 6/9347 sayılı kararla bazı maddeleri değiştirildi; İçişleri, Dışişleri, Maliye, Bayındırlık, Sağlık, Gümrük, Ulaştırma, Turizm ve Tanıtma, Köy İşleri bakanlıkları ve ilgili Devlet Bakanlığı ile Kızılay’ın işbirliği yapmaları hükme bağlandı. 08. 09. 1974 tarihinde ise 7/8984 sayılı kararla yönetmelikte yeni bir düzenleme yapılarak Hac Komisyonu’na Diyanet İşleri Başkanlığı da dahil edildi; İçişleri, Dışişleri, Sağlık bakanlıklarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kızılay temsilcilerinden oluşan bir Dâimî Hac Komitesi oluşturuldu.
Hac yolculukları 1979 yılına kadar İçişleri Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde ve ilgili kuruluşların işbirliği içerisinde yukarıda belirtilen yönetmelikler çerçevesinde yürütülmeye devam etti. Fakat bu dönemde hacı adayları bir taraftan pasaport, sağlık raporu, döviz ve vize alma işlemlerinde çeşitli güçlüklerle karşılaştı, diğer taraftan gidiş ve dönüşlerde özel seyahat acentalarının insafına terk edildi ve şirketler arasındaki rekabetten büyük zarar gördüler. Bu çerçevede Mekke’de kiralar pahalı olduğundan ev tutulmadığı, hastaların tedavisi için tedbir alınmadığı, kaybolanlarla ilgilenilmediği ve din rehberi verilmediği için hac ibadetiyle ilgisi bulunmayan yerler ziyaret ettirildiği için ziyaret tavafı gibi farzların dahi yerine getirilmediği şikayetleri gündeme geldi. Hac ve umre düzenlemelerindeki bu eksiklikleri gidermek amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı’nın da katkısıyla 1977 yılından itibaren hac organizasyonlarına başladı. Fakat ilk iki deneyimde sorunun bu şekilde çözülemeyeceği anlaşıldı ve Bakanlar Kurulu 26. 04. 1979 tarih ve 7/17.439 sayılı kararla organizasyonun 26. 06. 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un birinci maddesine göre yapmak üzere tamamen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yetkili kılındı. Bu karara bağlı olarak yeni yönetmelik çıkarıldı, ilgili devlet bakanı ve başbakan yardımcısının denetiminde Diyanet İşleri Başkanı, İçişleri, Maliye, Sağlık, Gümrük, Ulaştırma ve Turizm ve Tanıtma bakanlıklarının müsteşarları ile Dışişleri Bakanlığı ve Kızılay temsilcilerinden oluşan Hac Komisyonu’nun başkanlığına, 12. 06. 1980 tarih ve 8/1024 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Diyanet İşleri Başkanı getirildi.
Hac Komisyonu, hac ve umre yapacaklar için her türlü sağlık ve güvenlik önlemlerini almak ve uygulamakla tek yetkili kılındı. Böylece 1979’dan 1988’e kadar bütün hac işlemleri hacı adayları adına tek elden ve müftülüklerdeki hac ve umre büroları tarafından yürütüldü. Gümrük giriş çıkışları ve hac sırasındaki konaklama ve sağlık meseleleri yine aynı kurum tarafından çözümlendi. Hac organizasyonlarının farklı kategorileri ve fiyatlandırması vardır. Fiyatlar ve organizasyon kriterleri bu kurul tarafından belirlenmektedir. Kesin kayıt işlemlerini tamamlayan hacı adayları organizasyonuna kaydolduğu acenta veya müftülüklerden hac seyahat programı hakkında bilgi alabilmektedir. Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye tanıdığı kontenjanın yüzde 60’nı Diyanet İşleri Başkanlığı ve yüzde 40’nı ise yine Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yetki verdiği Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’ne (TÜRSAB) bağlı A grubu seyahat acentaları organize etmektedirler. Hacı adaylarının tek tip kıyafet giymeleri ve kurbanlarının da İslâm Kalkınma Bankası mezbahalarında kestirilerek açlık çeken Müslüman ülkelere gönderilmesi sağlanmaktadır.
1980 öncesi karayoluyla İstanbul, Mekke-Medine arasında 2.000 ila 2.700 kilometre değişen yolculuk yaklaşık on gün sürmekte idi. Bu otobüslerin güzergahlarından biri Adapazarı, Pamukova yolundan ilerlemekteydi. Hacı adayları Bilecik Bozüyük’te Şeyh Edebali türbesini ziyaret için ilk molalarını verir, sonrasında Akdenizyolunu takip ederek Afyon'un Bolvadin Camii’inde öğle namazlarını eda ettikten sonra, Konya’nın Akşehir ilçesine ve Mevlâna Hazretlerine doğru yola koyuluyorlardı. Diğer bir güzergâh ise Adapazarı, Bolu-Ankara istikametidir. Bu güzergahı tercih eden hac kafilesi Hacı Bayram-ı Veli’yi ziyaret ettikten sonra Konya Mevlana’ya doğru hareket ediyordu. Mevlâna Türbesi ziyaret edildikten sonra kısa bir Konya turu ile kafileler yollarına koyuluyordu. Şanlıurfa’da Balıklı Göl ve Tarsus’ta Ashâb-ı Kehf Mağarası ziyaret edilerek Mersin-Antakya Amik Ovası yolu ile Cilvegözü Hudut kapısından çıkış yapılıyordu. Burada bazı kafileler Irak’ın başkenti Bağdat’a hareket etmekte ve orada bir gece konaklayarak; İmam-ı A’zam, Abdülkâdir Geylânî türbeleri ve Kerbelâ’yı ziyaret ederek Suriye’ye geçiyorlardı. Bazı kafileler ise Bağdat’a uğramadan Halep’te dini ve tarihi mekanları ziyaret ederek Hama ve Humus’a oradan da Şam’a geçiyorlardı. Şam’da da bir-iki gece konaklanarak Ürdün’e hareket ediliyor, Man ve Amman’da mola verilerek oradan Suudi Arabistan’a geçiş yapıyordu. Burada Bedir, Tebük ve Hayber ziyaret edilerek ardından Medine ve Mekke’ye hareket ediliyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığının denetiminde hacı adaylarını taşıyan başlıca firmalar ise Has Turizm, Haşimoğlu, Tüfekçioğlu, Doğu Tur, İsmail Ayaz ve Ulusoy gibi bu yılların tanınmış otobüs işletmeleri idi. Hac yolculuğu için kullanılan otobüsler genellikle Mercedes O 302 modeli otobüslerdi.
Referanslar
Atalar, M. (1991). Osmanlı Devleti’nde Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını; Dönmez, A. U. (1948). Hac İçin Bilinmesi Elzem Bilgiler, SR, I/4; Güran, K. (1996). Hac (Tarihçe/Cumhuriyet dönemi). İçinde; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt-14 (ss. 408-410). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları; Harman, Ö. F. (1996). Hac. İçinde; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt-14 (ss. 382-386). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları; https://hukukmusavirligi.diyanet.gov.tr/Documents/HAC%20MEVZUATI.pdf, (Erişim tarihi: 04. 01. 2021); https://islamansiklopedisi.org.tr/dosya/hac-ve-kurban, (Erişim tarihi: 04. 01. 2021); https://islamansiklopedisi.org.tr/hac, (Erişim tarihi: 04. 01. 2021); Küçük, M. A. (2013). Din-Turizm İlişkisi Çerçevesinde Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslamiyette Hac Uygulamasına Genel Bakış, Dini Araştırmalar, 16 (42): 101-128; Öğüt, S. (1996). Hacla İlgili Fıkhî Hükümler. İçinde; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt-14 (ss. 389-394). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.