Kelime Müzesi

Müze Özel Müze Edebiyat Müzesi

İstanbul, 2024

“Kelimeler… Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.”
(Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar)

Herkeste ve her kelimede bir hikâye saklıdır, her kelime yaşayan bir kültür hazinesidir. “Her dil, yaşayan bir organizma iken her kelime canlıdır. Kelimeler; doğuyorlar, büyüyorlar, kimisi daha sıradan oluyor kimisi daha gözde. Akrabalık bağları var. Unutuluyorlar. Yok oluyorlar. Yeniden doğuyorlar. Canlılar gibi”. Dolayısıyla kelimeler insanın varoluşundan bu yana sürekli yeni anlamlar kazanmış, zenginleşerek kendi anlamını da ötesine taşınmıştır.

İnsanın anlam arayışı insanlığın varoluşuyla başlatılır. İnsanın kendi dışındaki varlık ve nesneleri fark ederek onlarla kurduğu iletişimin başat unsuru kelimeler vasıtasıyladır. Başta sözlü gelenekle nesilden nesile aktarılan kelimeler, yazının icadıyla birlikte yerini yavaş yavaş yazıya bırakmıştır. Toplumlar kelimeler vasıtasıyla birliği, huzuru, anlaşmayı ve geleceği taşınmayı sağlamıştır. Kelimeler aracılığıyla geçmişlerin deneyimi gelecek yıllara taşınarak birikimli ilerleme sağlanmıştır.  İnsanların his, düşünce ve hayallerini en sanatlı şekilde ifade ettiği edebiyat, bireylerin ve toplumların da en temel ifade aracı olmuştur. Bu bağlamda edebiyat, ihtiva ettiği tüm dallarıyla koca bir çınar ağacı meydana getirmektedir. Arkaik düzlemden moderniteye değin mit, destan, masal, halk hikâyesi, efsane, memorat, menkıbe gibi anlatmalık türlerden atasözü, deyim, alkış, kargış, tekerleme (formel) gibi söylemelik türlere, seyirlik oyunlara kadar kolektif bellekten fışkıran hep kelimeler/mesajlar kanalıyladır. 

Eski insanlarında fark ettiği en temel husus, sözün bir gücünün olduğu tefekkürüdür. Bunu gelenek, görenek ve âdetlerine yansıtan antik medeniyet toplulukları sözü kutsal kabul etmiştir. Mit ve destanlarını da buna göre sadece kutsal saydığı vakit ve mekânlarda icra edegelmiştir. Sadece halkın belleğinden kopup gelen anlatmalarda değil; yanı sıra dinler tarihinde de sözün bir kutsiyeti olduğu düşüncesi haizdir. Allah’ın “oku!” emri öne çıkan ve büyük bir hayat dersi mahiyetindeki tek kelimelik ancak ansiklopedik mahiyet taşıyan, kıymeti haiz bir kelamdır. Eskilerden Yunus Emre de bunu fark etmiş olacak ki;

“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz

Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz
Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden
Pek sakın o sah katından, Seni ırak ede bir söz”

 

Edebiyatsız bir dünya ısı ve ışığını kaybeden Güneş’e benzer. Zira edebiyatta söz, yalnızca direkt gerçek anlamında kullanmaz. O; sözü işler, nakş eder, tanrısal bir hüviyete büründürür. Bunu yaparken de sembol, simge, alegori, mecaz, mecaz-ı mürsel, teşbih, teşhis, intak, istiare gibi dilin ve edebi sanatların sunduğu her imkânı fırsat olarak görerek kullanır. Edebiyat üstadı sınırlandırılamaz. O, kelimelerin sihri vasıtasıyla dünyalar üstü, bilinçler üstüdür. Kelimelerine perçinlediği anlamlar ile evreni sil baştan yaratan bir yaratıcı hüviyetindedir. Bu cümle de edebiyatın kazanımlarından sembolik söylem içeren bir örnek teşkil eder.

Edebiyat üstadı, kelimeyi çok kıymetli bir elmas olarak görür ve ona istediği şekli verir. Bu anlamda iyi bir edebiyatçı çok değerli bir sarraf, kuyumcudur da aynı zamanda. Çok değerli bir heykeltıraştır da. O, bir söz ustasıdır ve gönüller arasında köprü kurar. İsterse sözü sayesinde cihana hükmeder, isterse karşısındaki zalim yöneticiyi canı pahasına yerle yeksan eder. Tabiî, bunda sözsüz iletişim dediğimiz beden dilinin kullanımı da son derece belirleyicidir. Jest ve mimikler de anlama ya da anlamsızlığa çağrıda bulunur, işaret eder. 

Dönemin padişahına bile boyun eğmeyen hiciv ve kasideleriyle ünlü şair Nef’î’nin, ölüm buyruğunun hemen öncesinde; IV. Murat'ın huzurunda korkusuzca okuduğu ve bir bakıma mizâç ve kişiliğini yansıtan "Sözüm" isimli şiirinde;

“Güç verir, bilinç üretir, sevinç bağışlar
Yüzü gülmemişlere armağandır sözüm

     […]

Varsın günün sultanları değer vermezsin
Onlar göçüp gidince de sultandır sözüm”

 

şairin sözünün bahtsız insanlara motivasyon kaynağı olduğuna, onlara umut aşıladığına değinilerek fani dünyanın geçiciliğine,, ölümsüzlüğün ise ancak geride bırakılan sözler ve eserler vesilesiyle olabileceğine işaret edilmektedir. Zira Hz. Muhammed, Mustafa Kemal Atatürk, Nazım Hikmet, Şevket Süreyya Aydemir, Halide Edip Adıvar gibi hatipler, üstün hitabet kabiliyetleri sayesinde kitleleri peşinden sürüklemiş, sözün gücü vesilesiyle kendilerini feda eden, feragat ahlâkına mahsus şahsiyetler olarak öne çıkmışlardır.

İşte, kelimelerin gücünü yansıtan, halkın milli ruhunu aksettiren, duygu, düşünce ve tutumlarına tercüman olan bir müze olarak Ankara’da kurulan Türkiye’nin ilk kelime müzesi, Altındağ ilçesinde, Ankara Kalesi’nin hemen altında, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin karşısında, pazartesi günleri hariç saat 10.00-17.00 arasında hizmet veren özel teşebbüs müzesidir. Kelime Müzesi Müdürü Emre Çufalar, 9. Köy'e yaptığı açıklamada: Kelime Müzesi olarak kullanılan binanın Ermeni yapımı yığma taştan bir bina olduğuna dikkat çeker.  Müzenin giriş ücreti 2023 yılı itibarıyla yetişkinler için 60 TL., öğrenciler içinse 30 TL’dir. Dokuz yaş altı çocuklar da müzeden ücretsiz olarak istifade edebilmektedir. Başkent Ankara; Anadolu Medeniyetleri Müzesiyle, Etnografya Müzesi'yle, Meclis Müzeleri, Rahmi Koç Müzesi, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, Cer Modern, Satranç Müzesi gibi muhtelif kategorilerdeki müzelerle zaten geniş bir yelpazede müzelere ev sahipliği yapıyordu. 

Yazar Şermin Yaşar tarafından Türkçe kelimelerin, atasözlerinin ve deyimlerin anlamını çocuklara ve gençlere öğretmek amacıyla kurulan bir müzedir. Yaşar, Başlarım Şimdi Anneliğe, Tarihi Hoşça Kal Lokantası, Dedemin Bakkalı gibi kitapları ile tanınmıştır. 2021 yılında Deli Tarla kitabıyla da Sait Faik Hikâye Armağanı'na layık görülen yazar, 2017'den önce kitaplarında "Şermin Çarkacı" adını kullanmıştır. Kendisini çocuklara ve gençlere adadığı kitaplarından da anlaşılan yazarın, kurucusu olduğu müze de onun hayat gayesini ve ana çizgisini göstermektedir.

Müze işletmesi, “Türk Diline Bir Vefa Borcu” olarak 26 Eylül 2022 tarihinde Dil Bayramı’nda kurulan müzenin anlam ve önemini şöyle izah edilmektedir: 

"Kelimeler somut, elle tutulabilir, satın alınabilir nesneler olsaydı eğer eminim bugün çoğumuz en güzellerine, en değerlilerine, eşsiz ve sınırlı sayıda üretilmişlerine sahip olmak için çaba harcayacak; daha çok, daha iyi, daha gösterişli, daha nazik, belki daha şaşaalı kelimelerle konuşmak için uğraşacaktık. Oysa kelimeler doğduğumuz anda bize bilâbedel verilen, her yanımıza sonsuz bir ifade gücüyle saçılmış vaziyette bulunan, içine doğduğumuz, işte tam da bu yüzden hak ettiği ehemmiyeti göstermediğimiz değerlerimiz…"

Dolayısıyla kelimelerin sadece onu kullanmasını bilene gücünü gösteren kutsal bir asâ nesnesi gibi oldukları söylenebilir.

 Yazar Şermin Hanım müzenin kuruluş macerasını “Oyuncu Anne” isimli sosyal medyadaki hesaplarından şu sözlerle anlatmıştır:

“Nereden aklıma düştün sen benim? Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin bahçesinde çay içiyordum ben. Sonra karşısındaki boş binayı gördüm. Ayaklarım oraya doğru çekildi. Yahu nereye dediler, dedim şuradaki tarihi binayı bir gezip geleceğim… Hayatım “lazım mı sana o” cümlesine, “olsun belki lazım olur” diyerek geçti. Meraklı olmanın en güzel yanı… Gezdim. Duvarlara dokundum. Satılıkmış. Nasipse bizim olsun, dedim kapıdan çıkarken. Olacak iş değil. Ne işimiz var Ankara Kalesi’nde… Bir kere daha geldim, bir kere daha. Ne yapacaksın burada dediler, bilmiyorum dedim, biliyorum da dile getiremiyorum, anlatamıyorum tam. Sonra kendi kendime kaldım bir hafta. Uzaklaştım. Duvarların fotoğraflarını çekmiştim. Açtım, açtım baktım. Biz buraya Kelime Müzesi kuralım, dedim döndüğümde. O nasıl olacak, dediler. Ah dedim, kafamda çok güzel dönüyor, yıllardır dönüyor, küçük küçük parçalar hâlinde dönüyor ama tam anlatamıyorum, çok zor anlatmak, ortaya çıktıkça anlaşılacak bir şey…”

Kelimelerin ruhaniyetini ve maneviyatını içselleştiren her insanın heyecanla sarsılabileceği ve kucaklayacağı bu nadide müzenin kuruluşuna dair fitil böylece ateşlenmiş oldu. Bu müzenin ihtiva ettiği ve bütünleştiği en kıymetli hazine ise; kelimeler ve onların oluşturdukları anlam hareleridir.

Başta sıklıkla hatalı yazılan veya söylenen “yalnış, herkez, şarz” kelimeleri olmak üzere niceleri duvarlara kazınmıştır ki görsel hafızaya da kazınır. Günlük hayatımızda kullanım bakımından sıklık derecesi fazla olan lâkin hangi anlama geldiğini bilmediğimiz ya da bilmek konusunda da herhangi bir teşebbüste bulunmadığımız cümleler de bu müzenin duvarlarını süslemekte. Misalen “zırnık koklatmam deyimindeki “zırnık” hangi anlama gelmektedir? Şirazesi kaymak deyimindeki “şiraze” ne demektir? “Mis gibi kokuyor” cümlesindeki mis nedir?” gibi sözcük ya da söz öbekleri… Bunun yanı sıra tekerlemelerde geçen ve anlamsız gibi görünen ses tekrarları, kafiye, redif, aliterasyon, asonansları sağlayan unsur olarak kullanılan kelimelerin de aslında ne kadar anlamlı olduğunu bize göstermektedir. “Al şu takatukataları takatukacıya götür” tekerlemesinde geçen “bu takatuka”nın ne olduğuna ilişkin bilgi de ziyaretçilere sunulmaktadır. “Kelime dağarcığı” kelime grubunda geçen “dağarcık” neye benzer veyahut “daniska” tabirinin nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilgi de paylaşılmaktadır. Bunun yanı sıra “ay karanlığı, gece yarısı, gecenin bi’ vakti, yarı gece, gün dikimi, çın sabah, ikindi ortası, şafak sökmeden, kızıl ikindi, sabaha karşı, tan vakti, akşam vakti, kuşluk, ilk horoz, kaşık çalımı, gurup, güpegündüz, kaba kuşluk, dün çubuğu…” gibi zamanı ifade eden muhtelif sözcükler ve sözcük grupları da eski kelimelerin canlı tutulmasına yönelik işleviyle uzun süreli belleğe hizmet eden icat eşyalarındandır. Bunun yanı sıra Türklerin tarih boyunca kullandığı alfabelerin yer aldığı avize de hem görsel bir şölen hem de didaktik yanıyla paha biçilemez bir ürün olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Mustafa Kemal Atatürk'ün de üç boyutlu dijital heykelinin bulunduğu müzenin en alt katındaki kökler bölümünde, daha çok geçmişte kullanılan ama bugün kendisi kullanılmayan; kelime olarak dilde, deyimlerde, atasözlerinde yaşayan kelimeleri görüyorsunuz. Örneğin “fak” kelimesinin tuzak olduğu pek çoğumuz tarafından bilinmiyor ama “faka basmak” deyiminde kelime yaşamaya devam ediyor. Giriş katında yer alan kelimeler bölümünde, daha çok Türkçeye ve Türkçenin söz varlığına ayrıldı. Çeşitli uygulamalar sayesinde anlamı bilinmeyen kelimeler anlaşılmaya ve farklı bir yöntemle kelimeleri içselleştirmeye odaklanıldı. En üst katında da cümlelerle ilgili sergi alanlarının yer aldığı bir sistem izlenmiştir. Bu kısımda da kelimeyi, anlamını, etimolojisini, dil bilgisini sanatla ve oyunlarla aktarma yoluna gidildi. Verilen tüm bu örnekler Ziyaretçilerin bol bol okuma yapabilecekleri ve her eserde farklı bir deneyim yaşayabilecekleri bir alan yaratmaktadır.

Başka illere de yayılarak genişlemesini arzu ettiğimiz müze, konsepti itibarıyla Türk diline sunduğu üst düzey katkının yanı sıra Türk tarihine, kültürüne, geleneklerine, folklor ve halk edebiyatına sunduğu katkı vesilesiyle önem arz etmektedir. Çocuk ziyaretçilerin daha fazla rağbet gösterdiği bu müze, gençlere, yetişkinlere, Türk dili ve edebiyatı, Türk kültür ve folkloruna değer veren her yaşa hitap eden bir cazibe merkezi ışığıyla göze çarpmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Apiş, Z. (2023). Söyleşi: Şermin Yaşar İle Öykülerini Konuştuk, Kelime Müzesinin Kapılarını Araladık, Türk Dili, 72 (853): 28-35; Condon, J. C. (1998). Kelimelerin Büyülü Dünyası: Anlambilim ve İletişim. (İkinci Basım). İstanbul: İnsan Yayınları; Deutscher, G. (2013). Dilin Aynasından Kelimeler Dünyamızı Nasıl Renklendirir?, Çev. Cemal Yardımcı. İstanbul: Metis Yayıncılık; Foucalt, M. (2001). Kelimeler ve Şeyler: İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay. (Üçüncü baskı). Ankara: İmge Kitabevi; https://9koy.org, (Erişim tarihi: 05.01.2024); https://arsizsanat.com/artik-bir-kelime-muzemiz-var, (Erişim tarihi: 10.01.2024).