Hac

Kavram Turizm Çeşitleri

Monoteist (tek tanrılı), politeist (çok tanrılı), düalist (ikili yaratıcı inancına sahip), semavi ve senkterik (anonim) bütün din ve inanç sistemlerinde özel anlam ve değer yüklenen mekanların belirli dini ritüeller eşliğinde, bireysel ya da toplu olarak ziyaret edilmesine hac ismi verilir. Hac kelimesi Arapça’dan Türkçeye geçmiş bir sözcüktür ve yılın özel bir zamanında Mekke’ye yapılan yolculuğu ve yönelmek davranışını tanımlar. Aramice’de ve Süryani dilinde yer alan ve kutsama ile bir şeyin etrafında dönmek anlamına gelen hagga kelimesi ile eş kökenlidir.

Hac yani kutsal olanın yanına gidilerek kutsallıktan pay alınması ibadeti insanlık tarihiyle eş zamanlıdır. İnsanoğlu, hayatı ve ölümü anlamlandırabilmek, üretim araçlarının devamlılığını ve artışını garanti altında tutarak hayatta kalmayı sağlamak için inanca muhtaçtır. Üretim ilişkileri ve yaşam koşullarının değişmesi ve dönüşmesiyle başlangıçta bireyin şahsi ihtiyaçlarını gideren inanç olgusu ve uygulamaları da farklılaşmaya başladı. Din olgusunun grup bilinci üretmesi, sosyal davranış kalıplarının ortaya çıkmasıyla inanca dair ritüellerin birlikte gerçekleştirilmesi ve dini mekanların ziyaretleri gibi ibadetler ortaya çıktı. Bütün dini inançlarda hac ibadeti mutlaka vardır. Hac ziyaretleri kutsal olanla yakınlaşmak, zorunlu bir dini emri yerine getirerek hayatı bereketlendirmek, manevi arınmayı gerçekleştirmek, ruhsal mükemmeliyet ve hazza ulaşabilmek amaçlıdır. İnsanın bireysel ve toplumsal dünyevi ve ölüm sonrasına ait ihtiyaçlarının temini amacına hizmet eden kutsalın ziyaret edilmesi, yani hac uygulaması en kadim turistik faaliyettir. Eski çağda Mezopotamya’da kurulan Babil ve Asur devletlerinde hac uygulamasının varlığı yazılı kaynaklarla sabittir. Hititler’de kış mevsiminde en büyük tapınağın bizzat kral tarafından ziyaret edildiği; bu şekilde yeni üretim mevsiminde tanrıların hoşnutluğunun halk faydasına sağlanmaya çalışıldığı yine tarihi kaynaklarda yazılıdır. Taoizm inancında özel bir anlam atfedilen mekanlar ve tapınakları ziyaret ederek kutsama almak beklentisinde olan dünyanın pek çok farklı coğrafyasından gelen kişiler sarı ya da kırmızı kıyafetlerle hac ziyaretinde bulunurlar. Yaşlı ve ölümü bekleyen Hindular, kutsal ırmak Ganj’ın kenarındaki mukaddes şehir Varanasi’yi ziyaret ederler. Hindular, ziyaretlerinden sonra dilenerek kazandıkları para ile aldıkları odunla vefatları sonrasında yakılmayı önemli sayar. Varanasi kentine gitmeden ölenlerin de cenazeleri yakılarak küllerin Ganj Nehri’ne atılması yine mukaddes olandan pay alınması amacına yöneliktir.

Monoteist ve semavi dinlerde en bilinen hac mekânı Kudüs şehridir. Yahudi inancına göre Süleyman Peygamber tarafından yaptırılan ve Ahid Sandığı ile taşa yazılmış ilk On Emir Tableti’nin içinde saklandığı büyük tapınağın ayakta kalan tek yapısal parçası olan ve günümüzde Ağlama Duvarı adıyla bilinen duvarın ve şehirde bulunan özel mekanların ziyareti son derece önemli ve vazgeçilmez dini bir ritüeldir. Erkek Yahudiler hac ziyaretinin son aşamasında yüzlerini Batı Duvarı olarak da bilinen tapınağın son kalan parçasına dönüp ayakta durarak kutsal metinler okur.

Hıristiyanlık’ta İsa Peygamber’in yaşamını geçirdiği ve çarmıha gerildiği yer olması nedeniyle Kudüs inancın çıkış noktası ve tartışılmaz mukaddes hac mekanıdır. Yeni Ahit’te (İncil) hac ile ilgili ayetler ve dolaylı anlatımlar bulunmaktadır. Matta 2: 1-2’de Kudüs’e doğudan gelen hacılardan bahsedilmekte ve Luka 2: 41-42’de de Fısıh Bayramı’nda Kudüs’ün ziyaret edilmesi anlatılmaktadır. Dünya tarihinin en önemli şekillendiricilerinden biri olan Haçlı Seferleri boyunca mukaddes kentin kafirler olarak tanımlanan Müslümanlar’dan kurtarılması amacıyla yapılması ve binlerce insanın kutsal şehir için ölümü bu kutsallık atfının en belirgin kanıtıdır. Ayrıca Hıristiyan inancında İznik, İncil’de Yedi Kutsal Kilise arasında zikredilen Manisa Akhisar’daki Thyateira Kilisesi, Hatay’daki St. Pierre Kilisesi ve Manastırı, St. Paul’un doğum yeri olan Mersin-Tarsus, dünyanın ilk kiliselerinden birinin bulunduğu ve Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in son günlerini geçirdiği ve öldüğü yer olarak tasavvur edilen İzmir- Efes- Bülbül Dağı Bölgesi, İstanbul, Nevşehir- Kapadokya yeraltı şehri ve orada bulunan kiliseler ile St. Nicholas’ın yaşadığı Antalya- Demre ile beraber Kudüs’te bulunan Kamame Kilisesi, Kıyamet Kilisesi ve kilisede bulunduğu varsayılan Hz. İsa’nın kabri, Mağaratü’l-Mehd, Hacer-i Mugtesil, Tahunü’l-Atik ve çevresinde bulunan mahzenler hac mekanı olarak muteber mekanlardır. Ayrıca Roma’daki St. Petrus Kabri’nin de bulunduğu yeraltı defin alanı da hacılar tarafından ziyaret edilmektedir.

Bununla birlikte hac ziyareti Hıristiyanlık’ta dinin temel zorunluluklarından biri değildir. Hristiyan teolojisine göre Kudüs’te büyük tapınağı Hz. İsa’nın ziyareti sonrasında O’na inananların bu kutsanmış mekâna gelme zorunluluğu bizzat Tanrı tarafından kaldırılmıştır.

Hacıların güvenlik ve ulaşım zorlukları nedeniyle Kudüs’e gidemediği durumlarda kendi yaşam alanlarına en yakın kadim kiliseleri ve bu kiliselerin içinde defnedilen Hıristiyan azizlerin mezarlarını hac amacıyla ziyaretleri söz konusudur. Bu tarz mekanlardan ilki Hz. İsa’nın 12 Havarisinden biri olan Zebedi oğlu St. Jacob’un naaşının Kudüs’ten getirilerek ikinci kez defnedildiği düşünülen Kuzey İspanya’daki Santiago de Compostela şehridir. Bir diğer hac yeri Londra’da Canterbury’deki katedralde bulunan Saint Thomas Becket Kilisesi’dir.

Ortaçağ’da Hıristiyanlar Kudüs’e giderek Hz. İsa’nın ayak bastığı topraklarda bulunmayı gelenekselleştirdiler. Bu şekilde gezginlik Avrupa’da kurumsallaşmaya başladı. Kudüs’e gezginci akını arttıkça daha sağlıklı seyahat için rehberler ve müşterilerin ağırlandığı mekanların sayısı da her geçen gün çoğaldı. Bu çağda Avrupalı bir gezgin, mesleği ne olursa olsun, kutsal bir yeri ziyaret amacıyla yolculuk eden kişi sayıldı. Kudüs’ten hurma dalıyla dönen hacı, palmer sözcüğü ile anılıyordu. Palmer sözcüğü palmiye ağacının dalından türemiş bir isim olup hayatının bir bölümünü kutsal yerleri ziyaret ile geçiren dindar gezginlerin adı oldu.

Batı Roma İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla ortaya çıkan korsanlar ve Vandallar Hristiyan gezginlerin seyahat etmelerini güçleştirmeye başladı. İslam’ın yayılması ve Müslüman gezginlerin de ortaya çıkması Hıristiyan gezginleri ürküten bir başka faktör oldu. İslam’ın gelmesiyle birlikte Kudüs için iki din arasında büyük bir rekabet de başladı. Hz. Muhammed’in ölümünden altı sene sonra Halife Hz. Ömer bir deve üzerinde Kudüs’ü kuşattığında kutsal topraklar için asırlar sürecek savaşların fitili de ateşlendi. Böylece Haçlı Seferleri’ne giden süreç hızlandı. Bir Latin dili bilgini “Hac tek bir bireyin yolculuğu, Haçlı Seferleri ise toplu hac yolculukları” demiştir. Birinci Haçlı Seferi Hıristiyanlar’ın kutsal yerleri kurtarmak amacıyla yaptığı ve başarıya ulaştığı son sefer oldu. Haçlı Seferleri'nin genel başarısızlığı üzerine Roma, Kudüs’ün yerini aldı.

Diğer semavi inanç sistemlerinden farklı olarak İslam’da hac dinin temel beş zorunluluğundan biridir. Kuran-ı Kerim’de Al-i İmran Suresi’nin 97. ayetinde hacın zaruri olduğu ifadesi bulunmaktadır. Müslümanlar için Hz. Muhammed’in Mirac hadisesinde adı geçen Mescid-i Aksa’nın varlığı Kudüs’e yine dini bir değer yüklemektedir. İslamiyet’te hac ziyareti, inancın kıblesi yani namaz ibadetinin tek yönü olan ve tek tanrı inancının ilk mabedi olduğu düşünülen, ilk kez Hz. İbrahim tarafından inşa edildiğine inanılan Kâbe-i Muazzama ile İslam peygamberi Hz. Muhammed’in yaşadığı Mekke ve Medine şehirlerine yapılmaktadır. Hac Müslümanlar için Kurban Bayramı öncesindeki günden (arife günü) başlayarak toplamda beş günde tamamlanması gereken bir ibadetler bütünüdür. Cinsiyet ayrımı yapılmaksızın belli bir ruhsal olgunluğa ulaşmış ve maddi imkânı yeterli olan her Müslüman’ın tüm hayatı boyunca en az bir kez yapması farz kılınmıştır. Kadın hacı adaylarının huzur ve güvenlik içinde bu farizayı yerine getirebilmesi için farklı mezheplerde ya nikahlı eş ya da nikah düşmeyecek kadar yakın akrabadan olan refakatçi bir erkek ile (oğul, amca, dayı, dede) gidişi genel kabul görmüştür. Hac yolculuğunda kadınların ibadete dahil olabilmesi için erkeklerden farklı bir prosedür söz konusudur. Eşi ile kutsal topraklara gidecek olan kadın resmi nüfus kayıtları ile birinci derece erkek akrabası ile gidecekse eşinin noter onaylı muvaffakatnamesi ve akrabalığın tespiti amacıyla resmi nüfus evrakı ile vize başvurusu yapabilmektedir. Tek başına kutsal yolculuğa çıkacak kadının ise baba, eş ya da birinci derece erkek akrabalardan birinin noter muvaffakatnamesi şarttır.

İslamiyette inancın zorunluluklarından biri olduğu için çok sayıda katılımcısı olan hac yolculuğunun sorunsuz yapılabilmesi amacıyla dini ve dünyevi liderler tarafından birtakım düzenlemeler yapıldı. 630 senesinde Mekke’nin fethedilmesinden sonra Emirü’l-Hac (Hac Emirliği) uygulamasına geçildi. Hac emirinin iki görevi vardır: Hac kervanlarının güvenliğini sağlamak ve gerektiğinde cezaların uygulanmasına nezaret etmek. İlk hac emiri Mekke Valisi Attab bin Esîd’dir. Hac Emirliği ataması Hz. Muhammed’in hac kafilesinde olduğu 632 senesinde yapılmadı. Dört Halife dönemi sonrasında da muteber kişiler hac emiri olarak vazife yaptılar. Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde halifenin hac yaptığı yıllarda Hac Emiri atanmadı, diğer zamanlarda yine muteber şahısların emir olarak atamaları yapıldı. Büveyhiler, Bağdat şehrini hakimiyetleri altında tuttukları dönemde Hac Emiri olarak Hz. Muhammed’in soyundan gelen kişileri seçti. Abbasiler zamanında ise hac yollarının ve hacıların güvenliklerinin sağlanması amacıyla komutanlar görevlendirildi. Bu uygulama Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından devam ettirildi. Abbasi Halifesi’nin temsil ettiği Halifelik makamına son derece saygılı olan Selçuklu sultanları, hac yollarının güvenliğini temin etmek ve halifenin ekonomik yükünü azaltmak için azami çaba gösterdiler. Kûfe Valisi Hac Emiri olarak görevlendirince de Haremeyn bölgesinin ihtiyaçlarının planlanması ve gereken finansal miktarın gönderilmesi konularında başarı sağlandı. 659 yılında Memluk Sultanı Baybars, Moğol istilası sonrasında Şam’a kaçan Halife Zahir Bîemrillâh’ın oğlu Ahmed’i Kahire’ye getirince hem hilafet hem de Emir-i Hac uygulaması merkezi değişti. 1517 senesinde Abbasi hanedanında olan halifelik makamı Yavuz Sultan Selim’e geçti ve Sultan, Hakimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn (Mekke ve Medine’nin Sahibi) yerine Hadimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn (Mekke ve Medine’nin Hizmetkarı) unvanını tercih ederek kullandı. Yavuz Sultan Selim’in halifeliğinden önce de Osmanlı ülkesinde her yıl hac farizası süreci bizzat sultanın katıldığı özel bir merasimle başlardı. Recep ayının 12’sinde törenler ve dualarla İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye gitmek üzere tanzim edilen Surre Alayı (Surre-i Hümayun) Yıldırım Bayezid devrinden 1919 yılına kadar kutsal topraklara gitmek üzere yola çıktı.

İslam’ın ana kolu Ehl-i Sünnet’e bağlı olan Şafi ve Hanbeli mezheplerine göre sağlık sorunları gerekçesiyle hac ibadetini yerine getiremeyen insanlar, vekalet verdikleri kişileri kendi adlarına hacca gönderebilir; ayrıca ölen Müslümanların yerine de hac yapılması söz konusudur. Ruhani bir yolculuk ve insanın dünyevi beklentilere, heveslere ve arzulara yani kendi nefsine karşı koyması anlamına gelen hac farizasının bir diğer Müslüman için yapılması ibadete yüklenen zahiri anlam ve değerin göstergesidir. Ne var ki Müslümanlar için hac zahiri anlam taşıyan bir ibadet olmaktan çok daha fazla anlam taşır. Hac yenilenmek ve yeniden doğmaktır. Daha kurallı ve disiplinli bir hayata başlamak ve eski yaşamın getirdiği tüm günahlardan arınmaktır. Yaratıcı’nın peygamberlere gönderdiği ulağı olan Melek Cebrail’in (Cibril) cennetten getirdiği Hacerü’l-esved’in (siyah taş) bir duvarına yerleştirildiği düşünülen Kâbe-i Muazzama aslında insanın ruhunu cennete dönmesinin simgesidir. Hac esnasında tüm Müslümanların ırk, sosyal ve finansal durum göstergelerinden sıyrılarak ihram denen özel bir giysiyle tamamen aynı görüntü içinde aynı amaç ve aşkla bir arada olması inancın kıyamet günü provası gibidir. Hac ibadetinin farzlarından biri olan Şeytan taşlama eylemi ise aslında insanın rahmani olmayan her türlü kişisel özelliğini, kendi benliğini, bencilliğini ve nefsini taşlaması anlamındadır. Benlik davasına düşmekten kurtulmak olan hac ile grup bilincine, ben değil biz diyebilme olgunluğuna ve benzerine kardeşlik ve merhamet hisleri duyma kabiliyetine ulaşmak da amaçlandı.

İslamiyet’te hac ibadetinin zahiri kısmı belirli kurallara bağlıdır. Hac sırasında hacılar iki parçadan oluşan beyaz giysilerini giyerler. Hac boyunca tıraş olmaz ve tırnaklarını kesmezler. Kâbe’nin çevresinde yedi kez dönmek ve Mekke yöresinde bazı yerlerden geçmek zorundadırlar. Hac sırasında yapılması dinen yasak olan davranışlara cinayet adı verilir. Her kuralsızlığın belirlenmiş cezaları söz konusudur. Bu davranışların bazıları hac ibadetini geçersiz kılabilir ya da kurban kesilmesini gerektirebilir. İbadet süresince cinsel temas kurmak, abdestsiz olarak tavafa katılmak, ihram noktasını ihramsız geçmek ve sa’yi terk etmek en büyük cinayetlerdir. Ayrıca sadaka gerektiren ihramlıyken koku sürünmek, tıraş olmak, abdestsiz gezmek, haşere öldürmek, tırnak kesmek ve beden tüylerini koparmak gibi cinayetlerin yanı sıra sadece bedel gerektiren istenmeyen davranışlar (ihramlıyken avlanmak, hayvan yaralamak, harem bölgesinde bitkileri koparmak ya da kesmek) söz konusudur.

Tüm Müslümanlar adeta dev bir makinanın dişlileri gibi uyum ve düzen içinde dini ritüellerini özellikle İslam peygamberi Hz. Muhammed’in sözleri olan hadislerini kaynak alarak uygulamaktadır. Beş günlük sınırlı bir zaman içinde hem dini ritüeller yapılmakta hem de Hz. Muhammed ile inancın bayraktarlığını yapmış zatların yaşam alanları, savaş alanları ve kabirleri ziyaret edilmektedir. Kâbe-i Muazzama, Cennet-i Baki Kabristanı, Hz. Muhammed’in evi, Şecere Mescidi, Cin Mescidi, Cennet-ül Mualla Kabristanı, Sevr Dağı, Hira-Nur Mağarası, Arafat, Müzdelife, Yedi Mescidler, Uhud Şehitliği, Kuba Mescidi ve hem Mescid-i Aksa hem de Kabe’yi kıble olarak alan Mescid-i Kıbleteyn Hac ibadeti için gelen Müslümanların muteber ziyaret mekanlarıdır.

Hacın yapılamaması için tek kabul edilebilir gerekçe hacı adaylarının yolculukları sırasında can, mal ve namus güvencelerini ortadan kaldıracak kadar büyük bir güvenlik sorununun ortaya çıkmasıdır. Bu güvenlik sorunu seyahat şartlarını içermemektedir. Salgın hastalık riski de bu ziyaretin ertelenmesi için makbul bir gerekçedir.

İstisnai durumlar dışında her sene farklı coğrafyalardan gelen Müslümanların hac farizasını yerine getirmek amacıyla Mekke ve Medine şehirlerine düzenli olarak gelmeleri ve beş günlük bir zaman diliminde sürekli hareketlilik içinde bulunmaları sağlık, asayiş, ulaşım, konaklama ve ağırlama ihtiyaçlarının ortaya çıkması nedenleriyle önemli bir inanç turizmi aktivitesidir. Ancak inancın emrettiği disiplinin katılımcılar tarafından içselleştirilmesi nedeniyle hacı adaylarının beklentilerinin sınırlı olması güvenlik sorunu ihtimalini azaltmaktadır. İbadetin özündeki tevazu ile adanmışlık uzunca bir süre Mekke ve Medine şehirlerinde Hac’a gelen Müslümanlara lüks hizmet sunan turistik mekanların varlığına belirgin ihtiyacın olmaması sonucunu doğurdu.

Hacı adaylarının kutsal toprakları ziyaretlerinde beklentilerinin asgari seviyede olmasına rağmen sıhhi, lojistik ve asayiş zorlukları nedeniyle Suudi Arabistan makamları sayı kısıtlaması uygulaması yapmaktadır. Suudi Arabistan makamları ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında her yıl yenilenen ve hac kotasını belirleyen uygulamada genel olarak nüfusun binde biri oranında hac ziyaretçisi kabul edilmektedir. 2020 yılında COVID-19 küresel salgını nedeniyle hac ibadeti yapılamadı. 2020’de Türkiye için belirlenen 83.430 hacı adayının kabulü 2021 senesi için de hükme bağlandı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafında yapılan kura çekimi sonrasında hak kazananlar kutsal topraklara gidebilmektedir. Başkanlık vasıtasıyla Mekke ve Medine’ye giden hacı adaylarına her türlü sağlık güvencesi ve standart konaklama hizmetleri sunulmaktadır. Ayrıca kafilede bulunan din adamları ve kasaplar sayesinde hac ibadeti için kutsal topraklarda bulunanlara gereken dini hizmet sunulmakta ve kurban kesimi ibadetinde de yardımcı olunmaktadır.

Ayrıca yetkilendirilmiş seyahat acentaları vasıtasıyla bireysel başvuru ile hac vizesi alarak da hac farizasını yapmak mümkündür. Bu yetkilendirilmiş kurumlar vasıtasıyla yapılan hac ibadeti boyunca hacı adayları farklı konaklama olanaklarına sahip olabilmektedir. Kâbe-i Muazzama ve diğer ibadet alanlarına yakınlıklarına göre farklı konaklama bedellerinin söz konusu olduğu bu hac ziyareti şeklinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından verilen dini, sosyal, sağlık ve güvenlik hizmetleri de hacı adaylarına sunulmaktadır.

Resmi ya da özel turlarda kişi başına ücreti kutsal mekanlara yakınlığı ölçüsünde değişen; iki, üç, dört kişi seçenekli oda ya da otel tarzı konaklama seçenekleri söz konusudur. Kahvaltı ve akşam yemeği tabldot ya da açık büfe halinde sunulurken, öğle yemeği için kumanya hazırlanmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Aydın, M. (2000). Dinler Tarihi. İstanbul: Ensar Yayıncılık; Aydın, M. (2019). Dinler Tarihine Giriş (Dokuzuncu baskı). Konya: Literatür Akademia; Gürkan, S. L. (2017). Ana Hatlarıyla Yahudilik (Üçüncü baskı). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları; Holm, N. G. (2018). Din Psikolojisine Giriş (Üçüncü baskı) (çev. Abdülkerim Bahadır). İstanbul: İnsan Yayınları; Kahraman, A. (2019). Mukayeseli Dinler Tarihi (On dördüncü baskı). İstanbul: M. Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Türkiye Diyanet Vakfı (2017). İlmihal-İman ve İbadetler. (On yedinci baskı) Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları; 2020 Senesi Hac Ön Kayıt Formu, Diyanet İşleri Başkanlığı (Dijital Kopya); Karagöz, İ., Keskin, M. ve Altuntaş, H. (2016). Hac İlmihali (On üçüncü baskı). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.