Hac Mihmandarlığı / Emirliği

İş ve Meslek Profesyonel Turist Rehberi

Etimolojik olarak Farsça’da misafir anlamında mihmân ile sahip olan anlamında dâr kelimelerinden meydana gelen mihmândâr misafir ağırlayan veya misafir karşılayan gibi anlamlara gelmektedir. Bir çeşit diplomatik rehberlik görevi icrâ eden mihmândârlık kökenleri itibariyle oldukça eskiye dayanmaktadır. Hz. Peygamber döneminde zengin bir sahabi olan Abdurrahman b. Avf’ın ayarlamış olduğu Dârü’z-ziyâfe (ağırlama evi) isimli mekanda yabancı devlet elçileri ağırlanmaktaydı. Mihmândârlar ağırlamış oldukları bu elçilere Hz. Peygamber’le yapacakları görüşmeyle ilgili ve yerel bilgilendirmeler vermekteydi. Hz. Peygamber’i evinde altı ay misafir eden Hâlid b. Zeyd’e (Ebû Eyyûb el-Ensârî) peygamberin mihmândârı anlamında mihmândâr-ı nebî lakabı verilmiştir. Hz. Peygamber’in yabancı devletlerden ziyarete gelen bu elçilere güzel muamele yapılmasına dair ifadeleri İslâm geleneğinde mihmândârlık kurumunun gelişmesinde önemli bir role sahiptir.

Diplomatik sahada rehberlik faaliyetinde bulunan mihmândârlık kurumu Müslüman toplumlarda çeşitli ibadet alanlarında da uygulandı. Bunun ilk akla gelen örneği bir çeşit hac rehberliği görevi icrâ eden hac mihmandarlığı ya da hac emirliği uygulamasıdır. Hac emirliği İslam devletlerinin erken dönemlerden itibaren hayata geçirmiş oldukları bir kurumdur. Hac emîri sadece hacıların güvenli bir şekilde Mekke ve Medine’ye ulaşımından değil aynı zamanda hac menâsikinin usulüne uygun bir şekilde yapılmasıyla da ilgileniyordu. Emîr bu yetkiyi doğrudan devlet başkanından (halîfetü’l-müslimîn) almaktaydı. Bu sebeple emîr tayin edilecek kimse gerekli donanıma sahip olmalıydı. Bunlar genellikle Müslüman olmak, rüşd (aklî olgunluk) çağına erişmiş olmak, menâsik görevlerini ifa edecek bir bedenî engele sahip olmamak, feraset sahibi olmak ve istikamet üzere olmak şeklindeydi.

Hz. Peygamber’in, “Sizden üç kişi sefere çıktığında aranızdan bir kişiyi emîr tayin edin.” şeklindeki rivayeti bu uygulamanın önemine işaret etmektedir. Hac emîri, yolculuk boyunca kervandaki kişi sayısını her bir konaklamada kontrol etmeli, kervanı eşkıya ve haydutlara karşı muhafaza etmeli, kervandaki zayıf kişileri gözetmeli, en kestirme ve uygun yolu tercih etmeli ve çıkan anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapmalıdır. Bu görev Zilhicce ayının yedinci gününden 13. gününe kadar devam eder.

Hac emirinin yolculuğunda kendisine yardımcı olarak şu kimseler de gelmekteydi: 1. Kafile emirleri. Hac emîrinin verdiği talimatları yerine getiren her bir kafilenin başkanı. 2. Yol vâlisi. Hicri dördüncü asrın başlarında bedevîlerin Bağdat-Mekke yolunda çıkarmış oldukları problemlerden dolayı ihdas edildi. Vali yolculuk öncesinde güvenlik güçlerini belirli durak noktalarına gönderip yolun güvenlini sağlamakla görevliydi. 3. Yolcu kâdıları. Yolcular arasında meydana gelen çekişmeleri âdil bir şekilde çözümlemekle görevli olan bu kâdılar, özel binek ve malî destek gibi birtakım imtiyazlara sahipti. Aynı zamanda şühûdü’l-mahmil denilen iki tane de yardımcıları vardı. 4. Devâdar. Arapça hokka anlamına gelen devat ile sahip anlamına gelen dâr kelimelerinin birleşiminden oluşan devâdar sultanın hokkasını taşımakla görevlidir. Ayrıca hac emîrinin söz veya tasarruflarında aykırılık gördüğünde emîri uyarma yetkisine sahiptir. 5. Divan kâtibi. Hac emîrinin mektup ve emirlerini yazmakla görevlidir. Buna ilave olarak hac yolculuğu esnasında yapılan masrafların muhasebesiyle de sorumludur. 6. Sâhibü’l-berîd (postacı). Kervanın başına herhangi bir olay geldiğinde hemen sultana bu olayın haberini ulaştırmakla görevlidir. Bunların dışında Zilhicce ayının girip girmediğini gözlemleyen haritacı (Sahibü’l-harîta); hacılara su temin eden yol sucuları (Sükâtü’s-sebîl); yol boyunca kıbleyi araştırmakla görevli mikâtî; hacıların hastalıklarıyla ilgilenen doktorlar (tabîb); hacıların yemek ihtiyaçlarını karşılayan aşçılar (tabbâhûn); çöl yollarında hacılara en doğru yolu gösteren rehberler (edillâ); hacıların bineklerinin hastalıklarıyla ilgilenen veterinerler (beytâr); geceleri aydınlanma (inâre) problemiyle ilgilenen kişiler; kervan hareket vaktinin geldiğini duyuran tokmakçılar (Dâribü’d-dubûl) gibi görevliler de hac emîrine yolculuk boyunca yardımcı olmaktadır.

Hac emirliği ile ilgilenen yetkililer senelik olarak cami ve mescitlerde yola çıkacak kervanla ilgili duyurular yapmaktaydı. Fas ve Endülüs gibi uzak yerlerde hac yolcuğu deniz üzerinden gerçekleştiği için aylar öncesinden bu duyuru yapılmaktaydı. Mısır ve Bilâdü’ş-Şâm (bugünkü Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin toprakları) gibi yerlerde ise Receb ayının ortalarından önce gerekli duyurular yapılmış oluyordu. Hac yolculuğuna çıkacak bu kervanlar geniş kutlamalarla uğurlanmaktaydı.

Hac emirinin ve yardımcılarının maaşları, kervan giderleri ve yolculuk boyunca çeşitli yerlerde yapılan restorasyon hizmetlerinin tümü beytü’l-maldan karşılanıyordu. Hac emiri yolculuk öncesi tahmini bir gider tablosu oluşturur ve devlet başkanına sunardı. Bunların yanı sıra devlet başkanlarının eşleri, anneleri ve zengin kimseler de kervanın çeşitli giderlerini üstlenebiliyorlardı.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonraki Osmanlı döneminde hac yolculuğuna çıkan kervanlar beraberlerinde Kabe’nin örtüsünü de taşıyorlardı. Esasen Memlük sultanı Baybars döneminden itibaren bu gelenek uygulanmaktaydı. Çeşitli el sanatları ve süslemelerle bezenmiş Kabe örtüsü Osmanlıların Harameyn bölgesine hakimiyetlerinin de bir anlamda nişanesiydi. Örtüye Osmanlı sancağı ve üst düzey askeri görevli olan serdârü’l-hac da eşlik ediyordu. Mahmel olarak isimlendirilen bu kervan harekete geçtiği coğrafyaya göre isimlendiriliyordu. Örneğin Mısır’dan yola çıkan kervana el-Mahmelü’l-Mısrî; Suriye’den yola çıkan kervana el-Mahmelü’d-Dımaşkî veya el-Mahmelü’ş-Şâmî; Yemen’den yola çıkan kervana ise el-Mahmelü’l-Yemenî deniyordu. Bunlar sadece kervanların ilk hareket noktalarını değil aynı zamanda hac yollarını da ifade ediyordu. XVI. yüzyıla gelindiğinde Osmanlılar ilk defa Irak mahmelini faaliyet geçirdiler. Yemen mahmeli ise 1635 senesinde Zeydîler yönetimi el geçirince devre dışı kaldı.

Osmanlı döneminde Mısır mahmeli yoluyla Mekke’ye yapılan hac yolculuğu yaklaşık olarak bir aylık mesafeden oluşuyordu ve nispeten yerel bir yapıya sahipti. Şam mahmeli; Osmanlı merkez kafilesi, Hindistan, Afganistan, Fas, Semerkant ve Buhara gibi kafilelerin ortak buluşma noktasıydı. Toplamda 25 bin bazen de 40 bin civarında hac yolcusu bir araya geliyordu. Bu kafileler sayesinde Şam’daki ticarî faaliyetler oldukça canlı oluyordu. Osmanlı sultanları Şam’ın bu özelliğinden ötürü bu bölgeye en yetkin vali ve diğer yöneticileri atamaya özen gösteriyorlardı.

Osmanlı döneminde Şam’dan hareket eden kafile için Cerde veya Harde adı verilen hacıların dönüş yolunda yüklerini hafifletme amacıyla bir kafile daha hazırlanmaktaydı. Bu kafilenin başkanına Serdârü’l-cerde adı veriliyordu ve hac valisi tarafından seçiliyordu. Kaynaklarda Trablus valisinin bu göreve birçok defa seçildiği zikredilmektedir. Zilhicce ayının 10. günü ile 15. günü arasında Cerde kafilesi hacıların daha önceden çıktıkları yolu takip eder ve Medine’ye yakın bir mevkide konaklardı. Hac kafileleri görevlerini ifa ettikten sonra yola çıkar ve Cerde kafilesi ile yolda buluşurlardı.

Osmanlı döneminde hac hizmetlerine ayırılan bütçede ciddi bir artış meydana geldi. Surretü’l-harameyn ismi verilen Mekke ve Medine’de bulunan yoksullara devlet hazinesinden yapılan yardımlar ve hac emirliği harcamaları artırıldı. Şam ve Mısır gibi hac yolculuklarının başladığı vilayetlere en yetkin valiler atandı. Çeşitli hac hizmetleri için gerek bu bölgelerde gerekse harameynde vakıflar kuruldu. Hac güzergahlarında ikamet eden bedevilerin hac kafilelerine saldırmaması için onlarla anlaşmalar yapıldı. Tüm bunlar Osmanlıların hac ibadetine verdiği önemi göstermektedir.

Hac emirliği Osmanlılar’dan sonra Hicaz bölgesine hakim olan Suûd yönetiminin kararıyla yasaklandı. Bu karardan sonra her ülke ilgili dini merciler vasıtasıyla bu hizmeti vermeye devam etti. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir birim olan Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve bazı özel kurumların çatısı altında aynı faaliyetler devam etmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Ali Al-Ahmad, M. (2019). et-Te’sîrâtü’l-‘Usmâniyye ‘alâ tarîkayi’l-hacci’ş-Şâmiyyi ve’l-Mısriyyi: Dirâse Mukârene, Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi, 3: 64-82; Atalar, M. (1995). Emîr-i Hac. İçinde; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt-11 (ss. 131-133). İstanbul: TDV Yayınları; Bozkırlı, N. (2005). Mihmandar. İçinde; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt-30 (ss. 25-26). İstanbul: TDV Yayınları; İpşirli, M. (1993).Cerde. İçinde; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt-7 (ss. 392-393). İstanbul: TDV Yayınları; Jabar Al-Sudini, R. ve Ferhan, H. J. (2015). İsti‘dâdâtü ve tehyietü rekbi’l-hacci fi’l-‘usûri’l-Abbâsiyyeti’l-müteahhira. Iraq Journals, 19: 101-138; Muhammed Fehd, B. (1981). Târîhu ümerâ’i’l-hac, el-Mevrid, 9: 4; Reşîdî, A. (1980). Hüsnü’ṣ-ṣafâ ve’l-ibtihâc bi-zikri men vülliye imârete’l-hâc nşr. Leylâ Abdüllatîf Ahmed. Kahire; Rafiq, A. (1968). Bilâdü’ş-Şâm ve Mısr mine’l-fethi’l-‘Usmânî ilâ hamleti Napulyun Bonabart (1516-1798). Şam; Rafiq, A. (1966). The Province of Damascus 1723-1783. Beyrut; Uzunçarşılı, İ. H. (1972). Mekke-i Mükerreme Emirleri. Ankara; Winter, M. (1992). Egyptian Society Under Ottoman Rule 1517-1798, Londra.