Sit Alanı

Kavram Doğal ve Kültürel Miras Sit Alanı Şehir ve Bölge Planlama

Köken itibari ile Latince “sitūs” kelimesinden türeyen “sit” kavramı, dilimize Fransızca konum, yer, mevki anlamlarına gelen site sözcüğünden geçmiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu ve bu nedenle iç hukukumuzun bir parçası olan UNESCO’nun 1972 yılında Paris’te düzenlenen 17. oturumunda sit alanı; “Tarihsel, estetik, sanatsal, etnolojik veya antropolojik açılardan benzersiz evrensel değeri olan, insan veya insan ile doğanın birlikte oluşturdukları eserleri ve arkeolojik unsurları kapsayan alanlar” olarak tanımlandı. Böylece, ulusal ve uluslararası belgelerde tarihi anıt terimi yerini sit alanı terimine bıraktı.

Türkiye’de de ilk defa 1973 yılında 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu'nda tanımı yapılan sit alanı kavramı, “Benzer özellikleri, tarihi, estetik, artistik, bilimsel, ekolojik, etnografik, edebi veya efsanevi önemleri açısından muhafazası ve değerlendirilmeleri icap eden, doğanın veya doğa ile insanların ortaklaşa eseri olan topografik alanlar” olarak tanımlandı. Daha sonraları 1983 yılında kabul edilen 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve bu kanunda yapılan değişiklikler ile birlikte 2004 yılında kabul edilen 5226 sayılı kanunla yeniden tanımlandı. Buna göre “sit” alanı; “Tarih öncesi dönemlerden günümüze değin var olmuş çok sayıda kadim medeniyetin eseri olup, yaşadıkları dönemin sosyo-ekonomik, mimari ve kültürel özelliklerini ortaya koyan kent ve kent kalıntıları, çok sayıda kültürel varlıkların yer aldığı, sosyal hayata konu olmuş veya önemli tarihi olayların meydana geldiği yerler ve tespiti yapılmış doğal özellikleri ile muhafazası gereken alanlar” şeklinde tanımlanmaktadır. 1710 ve 2863 sayılı kanunlarla sit alanlarına fiziki koruma bakış açısıyla yaklaşılırken, 5226 sayılı kanunla birlikte bu alanların sadece fiziki olarak korunmaları değil aynı zamanda sosyo-kültürel çevrelerinin de korunması hedeflenmektedir. Sit alanları genellikle arkeolojik sit, doğal sit, kentsel sit ve tarihi sit olmak üzere dört farklı grupta ele alınmaktadır. Her bir grup sit alanı Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından ilke kararlarında tanımlanmıştır. Buna göre;

Arkeolojik sit: İnsanoğlunun var olduğu ilk günden itibaren günümüze değin varlığını korumuş, kadim medeniyetlerin yeraltı, yer üstü ve su altı varlıklarını, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarını yansıtan, çeşitli kültür varlıklarının bulunduğu yerleşim alanlarıdır. Arkeolojik sit alanları kendi içerisinde üç gruba ayrılmaktadır. Birinci derece arkeolojik sit; koruma kapsamındaki bilimsel çalışmalar haricinde aynen korunacak sit alanı olarak ifade edilmektedir. İkinci derece arkeolojik sit; korunması gereken fakat koruma ve kullanma şartları ilgili koruma kurullarınca belirlenen, koruma kapsamında yürütülen bilimsel çalışmalar haricinde aynı şekilde korunan sit alanı olarak tanımlanmaktadır. Üçüncü derece arkeolojik sit; ilgili koruma kurullarının belirleyeceği koruma ve kullanma kararlarına göre yeni düzenlemelere müsaade edilen arkeolojik alanlar olarak tanımlanmaktadır.

Doğal (tabii) sit: Yer üstü, yeraltı veya su altına bulunan, jeolojik veya tarih öncesi devirlere ait olan, nadir bulunmaları veya kendine has özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlardır. Doğal sit alanları, sahip oldukları özelliklere göre üç kategoriye ayrılmaktadır. Bunlar: Birinci derece doğal sit alanı; bilimsel kapsamda evrensel öneme sahip, nadir bulunmaları ve ilginç özellikleri nedeniyle mutlaka korunması gereken, koruma kapsamında yürütülen bilimsel çalışmalar haricinde aynı şekilde korunacak alanlardır. İkinci derece doğal sit alanı; yapının deformasyonunu engellemek ve kamu yararı amacıyla koruma altına alınmış olan, kullanımına sınırlı şartlar ve koşullar altında izin verilen alanlardır. Üçüncü derece doğal sit alanı; aynı şekilde sahip oldukları özellikleri itibariyle doğal dokusunun bozulmasını önlemek için koruma altına alınmış fakat bölgenin ihtiyaçları doğrultusunda konut inşası için imara izin verilme ihtimali olan alanlardır.

Kentsel sit: mimari, tarihsel, sanatsal ve estetik özellikler taşıyan, bir arada yer almaları nedeniyle tek tek taşıdıkları değerden daha fazla değere sahip olan, özellikleri itibari ile döneminin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamını yansıtan yerleşim yapıları, duvarlar, bahçeler, doğal bitki örtüsü gibi kültürel ve doğal çevre unsurlarının bir arada bulunduğu alanlardır.

Tarihi sit: Kültürel miras değeri taşıyan, bir ülkenin milli ve askeri tarihi açısından önemli olayların meydana geldiği ve doğal yapısıyla birlikte korunması gereken alanlardır.

Yararlanılan Kaynaklar

Arı, İ. (2009). Tarih Öncesi Sit Alanlarında Kültür Mirası Yönetimi: Kırklareli Höyüğü Sit Alanı ve Kültür Mirası Yönetimi (Yayımlanmamış doktora tezi). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR-14269/dunya-kulturel-ve-dogal-mirasin-korunmasi-sozlesmesi.html, (Erişim tarihi: 16.05.2020); https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2863.pdf, (Erişim tarihi: 16.05.2020); Özel, S. (2005). 5226 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Üzerine Bir Değerlendirme, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, 63(1-2): 113-138; Özel, S. (2018). Türk Hukukunda Kültür Varlıklarının Mülkiyeti, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 24(1): 215-238.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Kanadoğlu, S. (2003). Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.