Simkeşhane

Kavram Doğal ve Kültürel Miras

Türk el sanatları tarihi incelendiğinde, altın veya gümüşten çekilen tellerin Orta Asya’dan beri işleme ve dokumalarda kullanıldığı görülmektedir. Metal iplik grubunda yer alan bu değerli malzemeler ile Türkler seraser, kemha gibi eşsiz güzellikte dokumalar icra etti. Selçukluların tekstil alanında son derece başarılı olmaları ve o dönemde metal bükümlü ipliklerle yapmış oldukları dokumaların ünü Türklerin bu konudaki geçmiş tecrübelerini yansıtır niteliktedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray için hazırlanan kumaş ve işlemelerde de değerli metaller ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Bu dönemde işleme ve dokumalarda altın veya gümüşten çekilen teller doğrudan kullanıldığı gibi iplik üzerine sarılarak kullanılması da yaygın bir gelenektir. İpek ya da pamuk iplikler üzerine, metal tellerin, sık ya da seyrek olarak sarılmasıyla hazırlanan bu iplik türüne “kılaptan” adı verilmektedir. Ayrıca bu döneme ait işlemelerde yaldızlanmış gümüş tellerin kullanımı da oldukça fazladır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde metal iplik çekiciliği ayrı bir meslek olarak icra edildi. Bu dönemde altın veya gümüşten tel çeken ustalara simkeş veya sırmakeş adı verilmektedir. Farsça kökenli bir kelime olan sim kelimesi Türkçe sözlüklerde gümüş, gümüş gibi parlayan şeklinde tanımlanmaktadır. Halk arasında altın rengi veya altın yaldızlı işlemeler ise her zaman sırma işlemeli diye adlandırılır. Yazılı belgelerde altın veya gümüş tel çekiciliğinin aynı yerde yapıldığı belirtilmekle birlikte, muhtemelen gümüşten tel çeken ustaya simkeş, altından tel çeken ustaya ise sırmakeş denilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde metal ipliklerin nasıl yapıldığı ve nerede imal edildiğine dair çeşitli bilgiler mevcuttur. Bu yerlerden birinin eski Beyazıt Hamamı karşısında bulunan han olduğu bilinmektedir. Bu hana o devirlerde simkeşhane yani sim imalathanesi denmektedir. Ressam Thomas Allom’un XIX. yüzyılda çizdiği Yerebatan Sarnıcındaki Metal İplik Çekicileri adlı bir tablo, bu sarnıcın metal iplik üretiminde kullanıldığının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde altın ve gümüşten tel çekmek üzere İstanbul, Bursa ve Selanik şehirlerinde simkeşhaneler kuruldu.

Darphaneye bağlı olarak çalışan ve hazine tarafından kiraya verilen bu atölyelerde simkeşler çalıştırıldı. Simkeşhanelerde çalıştırılanlar daima devlet kontrolünde tutulmuştur. XVIII. yüzyıl ortalarına kadar 85 çıkrık ve gediğin çalıştırıldığı simkeşhanelerde, XIX. yüzyılda bu sayı giderek artmış ve mesleğin de sonunu hazırlayan etmenlerden biri olmuştur. Bu süreçte devlet tarafından simkeşhane sayısının sabit kalarak artmaması için çeşitli kurallar konuldu. Simkeşhane veya çıkrık sahibinin ölmesi ya da evladı olmaması durumunda dükkanın başlıkçı adı verilen güvenilir bir kalfaya verilmesi, simkeşhanelerde miri adı verilen devlet kontrolündeki damgalı gümüşü kullanılması bu kurallardan bazılarıdır. Ayrıca dışarıdan gümüş alınması ve simkeşhanelerden başka yerde metal iplik çekilmesi yasaklandı ve devlet tarafından büyük cezalar getirildi. Devlet bu duruma karşılık esnaf ve sanatkarları kalkındırmak için birtakım girişimlerde bulundu ve simkeşlerin zor durumda olmaları gerekçesiyle şirketleşmelerine ve hazineden yardım almalarını uygun buldu. Ayrıca askeri ve devlet erkanının üniformaları ve devlet dairelerinin simli veya sırmalı eşyaları simkeşhanelerde üretilerek ödemeleri peşin olarak yapıldı. Ancak bütün çabalara rağmen simkeşlerin kendi özel sorunları ve yaşanan ekonomik kriz mesleğin çöküşüne neden oldu.

Günümüzde simkeşlik bir meslek dalı olarak yürütülmemektedir. Ancak kuyumculuk ve takı yapımında uygulanan telkari, Trabzon hasırı gibi bazı geleneksel tekniklerde altın ve gümüşten çekilen teller kullanılmaktadır. Örneğin, telkari sanatında kullanılan telin kalınlığı, yaklaşık 0,5 santimetre kalınlığındaki gümüş çubuk halinden, bir milimetre kalınlığında ince bir tel haline getirilir. Bu ürünlerde kullanılan metal tellerin çekme işlemi için yüksek ısılarda eritilen değerli madenler, önce çubuk haline getirilerek kalıba dökülür. Daha sonra elde edilen dökümler hadde adı verilen, çelikten yapılmış, delikli bir aletten geçirilir. Bu işlem sırasında ısının etkisiyle haddenin deliklerinden geçirilen teller istenen inceliğe getirilerek kullanıma hazır hâle gelir. Haddeden tel çekme işlemi sırasında kor haline gelmiş olan telin çekilerek uzatılması ciddi güç gerektiren ve oldukça zor bir iştir. Bu sebeple simkeş veya sırmakeşler kol güçlerinin yetmediği durumlarda beden gücünden faydalanmışlardır. Bunun için bellerine üzerinde metal halkalar bulunan, manda derisinden hazırlanmış bir kuşak takıp takıp, teli bu halkalara bağlayarak işleme devam etmişlerdir.

Yararlanılan Kaynaklar

Barışta, H. Ö. (1999). Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Türk İşlemeleri (Birinci baskı). Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; Başbuğ, S. (1964). Türk İşlemeleri. İstanbul: Ceylan Yayınları Matbaası; Berker, N. (1974). Türk İşlemeleri, Sanat Dünyamız, (2): 2-10; Ögel, B. (1985). Türk Kültür Tarihine Giriş V: Türklerde Giyecek ve Süslenme (İkinci baskı). Ankara: Başbakanlık Basımevi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 638; Yaman, B. (2008). Osmanlı Saray Sanatkarları – 18. Yüzyılda Ehl-i Hıref. İstanbul: Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

Tezcan, H. (2001). Saray İçin Yapılan Gümüşlü, Altınlı Dokumalar, İşlemeler, Antik Dekor Dergisi, (64): 71-78.