Kongre merkezleri, büyük grupların toplantı veya etkinlik için toplandığı bina ya da binalar topluluğu olarak üç ana unsur olan, sergi salonları, oditoryum salonları ve çok amaçlı salonlardan oluşmaktadır. Bu salonların yanı sıra otel yerleşimleri, lokantalar ve bir konferansa kolaylık sağlayacak tüm unsurları içeren yapılarla beraber geniş bir alan üzerine kurulmaktadır. Bulunduğu konum itibariyle iç ve dış çevreyle bir bütün oluşturacak şekilde inşa edilmektedir.

Kongre merkezleri tarihsel süreç içerisinde ele alındığında kökeni Yunan ve Roma dönemine dayanmaktadır. Yunan Agoraları ve Roma Forumları tarihte bilinen kongre merkezleri olma özelliklerine sahiptir. Bu yerleşimlerden sonra ilk kongre merkezleri XIX. yüzyılın ortalarında İngiltere’de kuruldu. Victorya döneminde heybetli bir biçimde dizayn edilen bu binalar, o günkü şartlar içinde bir konuyu konuşmak, tartışmak ve sonuca bağlamak amacıyla insanların bir araya gelmesi için inşa edildi. O zamanlarda binalar birkaç dönüm alan üzerine kurulmakta ve çok fonksiyonlu işletmelere konferans salonları, kütüphaneler, galeriler, tiyatrolar ve sergi salonları olarak hizmet vermekteydi. Bunların en önemlisi 1851 yılında Londra’da inşa edilmiş olan The Crystal Palace Park’tır. 92 bin metrekarelik sergi alanıyla hizmet sunan bina, modern endüstriyel teknoloji ve tasarıma ev sahipliği yapmak üzere tasarlandı.

Kongre merkezleri, kongre turizminin önemli bir unsuru olarak, bulunduğu bölgenin ekonomik gelişmişliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Hizmet sunulan bireyler açısından ele alındığında kültürel ve gelir durumu yüksek bir katılımcı profili gözlenmektedir. Bu grup, bireysel ve paket turizmden elde edilen getiriden daha fazla getirinin elde edilmesini sağlamaktadır. Ayrıca kongre merkezleri içinde bulunduğu kenti merkezinden çeperine kadar birçok alanda etkilemektedir. Bu merkezlerin yaklaşık 50 işkolunu tetikleyerek ekonomiyi canlandırıcı etki yaptığı görülmektedir.