Kervan Yolu

Doğal ve Kültürel Miras Kervan Yolu

Yol, insanlar arasında çeşitli mekân/saha münasebetlerini sağlayan, insanların ve ihtiyaç duyulan çeşitli maddelerinin bir yerden başka bir yere taşınmasına imkân veren hayvanlar ile nakil vasıtalarının hareketine müsait arazi şeritleri olarak tanımlanabilir. Yeryüzü şekilleri, iklim, yükselti, eğim, su, yiyecek ve konaklama temini ile güvenlik gibi faktörlerle yakından ilişkili olan ulaşım; bilimsel ve teknolojik açıdan XX. yüzyıl başlarına gelinceye kadar çok az değişmiştir. Yolun önemi, üstün standartlara uygun olmasından ziyade, bir ülke içindeki iki nokta arasında sosyal ve iktisadi ilişkilere imkân sağlamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yollar hangi açıdan ele alınırsa alınsın insan vücudundaki kan damarlarına benzetile gelmiştir.

Kervan kelimesinin aslı Farsça kâr-bân olup işi idare eden anlamına gelmektedir. Batı dillerine ise c/karavan(e) şeklinde geçmiştir. Kervanlar yalnız deve, at, eşek veya katırdan oluşabildiği gibi söz konusu hayvanların karışımından da meydana gelmektedir. Develer tomografik olarak düz alanlarda ve çöllerde, katır eşek ve nadir de olsa atlar dağlık alanlarda yük taşımak için kervanlarda kullanılmıştır. Develerden oluşan kervanlar iki gruba ayrılabilir: Ağır kervan ve hafif kervan. Ağır kervanlarda develerin her biri ortalama 250 kilogram ağırlığa karşılık gelen beşer altışar kantar, hafif kervanlarda ise 150 kilograma karşılık gelen üçer kantar yük taşınıyordu. Kervancılığın ileri olduğu zaman dilimlerinde 1.000 deveden oluşan kervanlar orta, bu rakamın üstündekiler büyük, altında kalanlar ise küçük kervan olarak kabul edilmiştir. Tarihi süreçte kervanların gidip geldiği en uzun güzergâh kabaca doğu-batı istikametinde İpek Yolu’dur. Doğu’da Çin topraklarından başlayan İpek Yolu, Hazar Denizi’ne geldiğinde iki kola ayrılır. Bir kol, Hazar Denizi’nin güneyinden Ortadoğu’ya, Arap Yarımadası’na, kimi yerde kara, kimi yerde denizyoluyla Mısır ve diğer Kuzey Afrika ülkeleri ile Akdeniz’e kıyısı olan Anadolu, Bizans ve diğer Avrupa ülkelerine ulaşır. Diğer kol ise Hazar Denizi’nin kuzeyinden, kimi yerde karayolu ile kimi yerde de gemilerle Karadeniz’e kıyısı olan Anadolu kentlerine, Bizans’a, Tuna Nehri ve kolları vasıtasıyla Orta Avrupa’ya, Volga, Don ve Dinyeper nehirleri ve bu nehirlere bağlı suyolları vasıtasıyla Baltık Denizi’ne, oradan da Kuzey Avrupa ülkelerine ve İngiltere’ye kadar ulaşır.

Anadolu topraklarında çok eski tarihlerden itibaren mevcut olan, tarihi süreç içerisinde gelişen ve oldukça işlek kara ve deniz yollarından meydana gelen bir yol ağı bulunuyordu. Bu bağlamda Hitit yolları, Asur ticaret kolonilerinin yolları, Pers Kral Yolu, Roma dönemi yol ağları ve Bizans yol ağları sayılabilir. Anadolu sathında ilkçağlardan itibaren belirginleşen ancak Bizans dönemindeki siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar nedeniyle oldukça sönükleşen Anadolu’daki ulaşım ağı, Selçuklular zamanındaki gelişmeler sayesinde yeniden bir canlanma dönemine girmiştir. Selçuklular tarafından yapılan han ve kervansaraylar Anadolu sathında ulaşımın, ticaretin ve dolayısıyla da ekonominin gelişmesine ciddi katkılar sunmuştur. Osmanlı dönemine gelindiğinde ise kurulan derbent teşkilatı ile ulaşım sistemindeki gelişme ve ilerlemenin devam ettiği söylenebilir. Özellikle bu dönemde Osmanlıların Anadolu ve diğer egemenlik sahalarında sükûnu temin etmesi, siyasi ve sosyal anlamda olduğu gibi ticaret ve ekonomi sahasında da önemli etkileri olmuştur. Bu sayede kervan yolları üzerinde rahat bir şekilde ulaşım sağlanabilmiştir.

Osmanlı döneminde kervan yolları, zamanla değişen siyasi ve ekonomik şartlar nedeniyle kuzeybatı-güneydoğu istikametindeydi. Varış yeri başkent İstanbul olmak üzere Rumili ve Anadolu’da sağ, sol ve orta kol olmak üzere üç ana hat kervan yolundan söz etmek mümkündür. Bu kervan yollarından Anadolu’da sağ kol, Üsküdar-Gebze-Eskişehir-Akşehir-Konya-Adana ve Antakya’ya ulaşır, buradan bir kol Halep’e, bir kol da Şam’dan Hicaz ve Mısır’a yönelirdi. Orta kol yine Üsküdar’dan başlayarak Gebze-İznik-Bolu-Tosya-Merzifon-Tokat-Sivas-Hasan Çelebi-Malatya-Harput-Diyarbekir-Nusaybin-Musul-Kerkük üzerinden Bağdat ve Basra’ya giderdi. Sol kol ise orta kolla Merzifon-Suluova’ya kadar aynı güzergahı takip edip buradan Ladik-Niksar-Karahisar-ı Şarki-Kelkit-Aşkale-Erzurum ve Hasankale’ye, oradan bir kol Kars ve Tiflis’e, diğer bir kol da Tebriz’e doğru devam etmekteydi. Bu ana güzergâhlar diğer kervan yolları ile (ve bunlara tabi tali yollara) bağlantılı halde bulunuyordu.

İşte tarihin ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkan Anadolu ana ulaşım güzergâhları ve kervan yolları üzerinde insanlar, ticari metalar, yük ve binek hayvanların gidip gelmesine tanıklık etmiştir. Bu yollar sadece ticareti metaların, insanların, hayvanların değil bilim, kültür, sanat, din, savaş, hastalık gibi birçok hususun hareketine imkân sağlamıştır. Günümüzde ise bu kervan yollarının bakiyesi olarak han ve kervansarayları, köprüleri, döşeme yolları Anadolu’nun dört bir yanında görmek mümkündür. Anadolu sathında yer alan kervan yolları tarihi ve kültürel bir miras olması hasebiyle turizm açısından da değerlendirilebilecek hususlar arasında yer almaktadır. Han, kervansaray, köprü gibi tarihi eserlerin tanıklık ettiği kervan yolları üzerinde çeşitli rotalar belirlenerek yürüyüşler gerçekleştirilebilir. Böylece turizm konusunda misafirlere çeşitli alternatifler sunularak turizm imkânlarını çeşitlendirmek ve turizmi ülke sathındaki mekânsal dağılışını yaygınlaştırmak mümkün olabilecektir.

Yararlanılan Kaynaklar

Bozkurt, N. ve Yüksel, A. T. (2002). Kervan. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 25: 298-299; Çınar, H., Bulut, M. ve Yiğit, İ. (2013). Tarihi İpek Yolu’nun Anadolu Güzergahı, Uluslararası İpek Yolu Kongresi ve 10. ADAM Kongresi Bildirileri: 123-150; Gümüşçü, O., Kılıç, Y., Çınar, H. ve Uğur, A. (2011). Açıklamalı Türkiye Tarih Atlası Projesi. Ankara: TÜBİTAK.