Aksaray Acemhöyük Kazısı

Arkeolojik Kazı Doğal ve Kültürel Miras Örenyeri Sit Alanı Arkeolojik Sit Alanı Yerleşim Kazısı Höyük Arkeoloji

Acemhöyük, Aksaray kent merkezinin yaklaşık on sekiz kilometre kuzeybatısında yer alan modern adıyla Yeşilova, eski adıyla Acemköy Kasabası’nın merkezindedir. Tuz Gölü’nün güneyinde, Melendiz Nehri’nin oluşturduğu alüvyon yelpazesinin merkezinde bulunan modern yerleşim, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi sonrasında İran’dan getirdiği ve buraya yerleştirdiği Türkmenler tarafından kurulmuştur. Bu nedenle de modern yerleşimin merkezindeki antik kent Acemhöyük adıyla anılmaya başlamıştır. Antik kent hakkındaki ilk bilgiler, 1935 yılında bölgede araştırma yapan I. J. Gelb tarafından verilmiş ve Acemhöyük’ün büyüklüğüne dikkat çekilerek burada önemli bir yerleşimin bulunabileceği ifade edilmiştir. 1950’lili yıllarda bölgede araştırmalar yapan B. Tezcan ve J. Mellaart höyüğü ziyaret etmiş ve höyükten ele geçen buluntularla ilgili yayınlar yapmışlardır. Acemhöyük’te bilimsel kazı çalışmaları 1962 yılında, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. N. Özgüç tarafından başlatılmıştır. N. Özgüç yerleşimin Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait kil tabletlerde adı sıkça geçen ve büyük bir ticaret merkezi olduğu anlaşılan Puruşhanda kenti olması gerektiği düşüncesiyle kazı çalışmalarına başlamıştır. N. Özgüç, Acemhöyük kazı başkanlığını 1989 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Aliye Öztan’a devretmiştir. A. Öztan ise Acemhöyük kazı başkanlığı görevini 2020 yılında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Yalçın Kamış’a devretmiştir. Çalışmalar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın idari ve mali desteği ile yürütülmektedir. Acemhöyük Kazısı, 2021 yılından itibaren Türk Tarih Kurumu’nun maddi katkılarıyla on iki aylık kazı statüsü kazanmıştır.  

Yakın çevresinde Koçaş Höyük, Tuvak Höyük gibi çok sayıda höyük bulunan Acemhöyük Aksaray Ovası’nın en büyük yerleşimidir. Antik kent, 600x700 metre ölçülerindeki bir höyük ile onu dört yönden çevreleyen aşağı şehirden oluşmaktadır.  Aşağı şehrin yaklaşık otuz hektarlık yüzey alanına sahip, yirmi metre yüksekliğindeki höyükten çok daha geniş bir alana yayıldığı bilinmektedir. Höyükte 1962 yılından günümüze kadar yürütülen çalışmalarda on iki farklı arkeolojik tabaka tespit edilmiştir. Bu tabakaların en eskisi şimdilik MÖ III. binyıl başlarına tarihlenirken, en geç tarihlisi Acemköy sakinlerinin XX. yüzyıl başlarına kadar kullandıkları mezarlık alanları oluşturmaktadır. Erken Tunç Çağı (MÖ 3000-2000) ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı (MÖ 2000-1700) boyunca aralıksız iskân edilen höyük, MÖ 1700 yılları civarında gerçekleşen ve tüm kenti saran yangın sonrasında terk edilmiş ve yaklaşık 1300 yıl boyunca yerleşim görmemiştir. MÖ IV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren höyüğün özellikle güney bölümleri yeniden yerleşim görmeye başlamış ve Roma Dönemi’nin sonlarına kadar iskân devam etmiştir. Modern kasabanın altında yer alması nedeniyle daha dar alanlarda kazı çalışmaları yürütülebilen aşağı şehrin esas itibariyle Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda iskân edildiği belirlenmiştir. En az üç tabakayla temsil edilen aşağı şehirde Asur Ticaret Kolonileri Çağı kültür dolgusunun üzerinde Acemköy sakinlerinin kurduğu yerleşimlere ait izler tespit edilmiştir.  

Son yıllarda Erken Tunç Çağı (MÖ 3000-2000) tabakalarında çalışmalara ağırlık verilmesi, yerleşimin bu dönemden itibaren Aksaray çevresinin kültürel ve siyasi merkezi haline geldiğine işaret eden verilere ulaşılmasını sağlamıştır. Höyüğün güney yamacında gerçekleştirilen kazılar, Yerleşimin MÖ III. binyılın ortalarından itibaren anıtsal bir sur sistemiyle çevrelendiğini ortaya koymuştur.  Yaklaşık altmış metrelik bölümü açığa çıkarılan kerpiç surun ortalama genişliği altı metre civarındadır. Korunan yüksekliği yer yer dört metreye kadar ulaşan sur duvarı, rampalar ve kulelerle desteklenmiştir. Döneme ait sivil yapıların savunma sisteminin kuzeyinde, sur duvarına bağlanacak şekilde inşa edildikleri görülmüştür. Anadolu’da şimdiye kadar benzeri açığa çıkarılmayan sur çevresinden ele geçen buluntular, antik kentin Suriye-Mezopotamya, Batı Anadolu, Kilikya gibi bölgelere etkileşim içine girdiğine işaret etmiştir. 

Antik kentin, en parlak dönemini Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda yaşadığı anlaşılmaktadır. Yeni kurulan aşağı şehirle birlikte yerleşim genişlemiş ve dönemin büyük ticari merkezlerinden biri haline gelmiştir. Höyükte bu döneme ait üç anıtsal bina açığa çıkarılmıştır. Höyüğün güneyinde bulunan ilk yapı, Sarıkaya Sarayı ismiyle bilinmektedir. Bu isim, bilimsel kazılar öncesinde yapının bulunduğu alanın Sarıkaya Mevkii şeklinde anılmasından kaynaklanmaktadır. Kazılar öncesinde, alanda yüzeyden görüldüğü bilinen yangın geçirerek taşlaşmış kerpiç kalıntıları mevki isminin kaynağıdır. MÖ 1700 yılları civarında gerçekleştiği belirlenen şiddetli yangın neticesinde terk edildiği anlaşılan Sarıkaya Sarayı, Anadolu coğrafyasında Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndan iyi biçimde korunarak günümüze ulaşan nadir yapılardan biridir. Korunan duvar yükseklikleri yer yer dört metreye ulaşan sarayın iki katlı olduğu belirlenmiştir. Zemin katında en az elli odası olduğu bilinen saray, Suriye-Mezoptamya’nın iyi planlanmış simetrik yapı geleneğini yansıtır. Tek sıra taş temel üzerine inşa edilen kerpiç yapıda yoğun ahşap kullanılması yangının şiddetini artırmıştır. Zemin katı esas itibariyle depo ve arşiv odaları şeklinde düzenlemiş olan sarayda dönemin yönetici sınıfının kullandığı çok sayıda seçkin eşya bulunmuştur. Fildişi mobilya parçaları, altın objeler, obsidyen ve kaya kristalinden kaplar bunlar arasında yer almaktadır. Sarayın arşiv odasında bulunan çivi yazılı etiket ve mühür baskılı kil bullalar, antik kentin ticari ve siyasi ilişkilerini yansıtmaktadır. Kargamış kralı Aplahanda ve Asur kralı Šamši- Adad’da ait mühür baskıları ise antik kentin diplomatik ilişkilerine pencere açan buluntular arasındadır. Höyükte açığa çıkarılan ikinci anıtsal yapı Hatipler Sarayı’dır. Saray höyüğün kuzeyinde yer alan ve köylülerin Hatipler tepesi olarak adlandırdığı alan üzerine kurulmuştur.  Hatipler Sarayı’nın da Sarıkaya Sarayı gibi iki katlı olduğu anlaşılmıştır. Kuzey bölümü önemli ölçüde tahribat gören sarayın zemin katında yetmiş iki oda açığa çıkarılmıştır.  Dendrokronolojik analizler Hatipler Sarayı’nın, Sarıkaya Sarayı’ndan daha önce inşa edildiğini ortaya koymuştur. Ancak her iki yapıyı da etkileyen yangın felaketine kadar birlikte kullanım gördükleri anlaşılmaktadır. Hatipler Sarayı’nda ele geçen ve daha çok depolama işleriyle bağlantılı buluntular, Sarıkaya Sarayı’nın inşasından sonra yapının ekonomik işlevinin ön plana çıktığını göstermiştir. A. Öztan dönemi kazıları sırasında açılmaya başlanan ve her iki saray arasında konumlanan üçüncü anıtsal yapı ise Hizmet Binası olarak adlandırılmıştır. 1994 yılında gerçekleştirilen jeofizik çalışmasıyla keşfedilen bu yapıda 1996 yılından itibaren sistemli kazılara başlanılmış ve yirmi sekiz oda açığa çıkarılmıştır. Plan özellikleri ve odalardan ele geçen buluntular, yapının olasılıkla saray ahalisine hizmet eden gruplar tarafından kullanıldığına işaret etmiştir.  

Acemhöyük’te aktif kazı çalışmaları mayıs ayında başlar ve ekim ayına kadar devam eder. Kazı çalışmaları sırasında Yeşilova Kasabası sakinlerinin yanı sıra, bölgede bulunan yerli ve yabancı turistler antik kenti ziyaret etmektedir. Altmış yıldan uzun süredir devam eden çalışmalarda bulunan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Aksaray ve Niğde müzelerinde sergilenmektedir. Ayrıca 1920’li yıllarda Sarıkaya Sarayı’nda bulunarak yasadışı yollarla yurtdışına çıkarıldığı bilinen altmıştan fazla fildişi obje günümüzde New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nde sergilenmektedir.