Tapınak

Doğal ve Kültürel Miras Tapınak

Kökeni, Latince templum, Yunanca temno sözcüklerine dayanan Eski Yunanca’da temeos (tanrılara ibadet için ayrılmış kutsal alan), Latince’de templum (kutsal yer), Arapça mabed sözcüğüyle eş anlamlı olan tapınak kelimesi, Eski Türkçe'de tap kökünden gelir; yani istek, dilek, yardımlaşma bildiren bir kökten gelir. Tapınaklar/Mabetlerin anlamları birlikte olma anlamına gelir. Tanrının varlığının duyumsanarak insanların tanrıyla buluştuğu yerler olan, birçok kültürde tanrı evi olarak tanımlanan ve aynı dine mensup bireylerin toplu olarak ibadet ettiği mekân olan tapınak, insanlık tarihinde sık karşılaşılan yapılardan biridir.

Tek tanrılı dinlerden evvel çok tanrılı dönemlere ait ilk tapınak, Malta Adası’ndaki tarihi MÖ 4000 yılına dayanan tapınak olarak bilinir. Şanlıurfa kenti sınırları içindeki Göbeklitepe Tapınağı’nın tespiti ile arkeoloji tarihi yeniden yazılmaya başlandı. İnsanoğlunun ilk tapınağı; günümüzden 12 bin yıl önce yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzakta avcı ve toplayıcı insan toplulukları zamanında, şehir hayatına geçmeden daha önce inşa edilmiş ilk tapınak olan Göbeklitepe Tapınağı; Mısır piramitlerinden ve İngiltere’deki Stonehenge anıtlarından yaklaşık 7.500 yıl daha önce inşa edildi. Türkiye’deki diğer önemli bir tapınak, Eskişehir ili sınırları içindeki Ballıhisar’da Friglerin Pessinus kentidir. Göbeklitepe’de tapınılan tanrı hakkında fazla bir bilgi olmamakla birlikte, Pessinus’ta Ana Tanrıça (Kubaba, Kibele, Sibel) ile Ana Tanrıça’nın erkeği Attis’e tapınıldığı bilinmektedir.

Tapınaklar, insanoğlu tarafından sadece inanılan tanrıya atfedilmiş yapılardır. Fakat tapınaklar inanç ve adlandırma noktasında inanılan tanrının tekelinde olmakla birlikte işlevsellik ve kullanım amacı noktasında insanoğlunun hizmetindedir. Nitekim tapınaklar, kent devletlerinin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak, kent yaşamını yönlendirdi. Mezopotamya tarihinde Cemdet Nasr devri (MÖ 3100-2900) olarak adlandırılan dönemde henüz “saray” yapısının olmadığı görülür. Tapınaklar sadece dini merasim ya da ayin yeri olarak kullanılmıyor, bunların yanında idare binası veya mahkeme binası olarak da kullanılıyordu. Tarihin ilk toprak sahipleri sayılan tapınaklar, devletin kendi sıfatıyla elindeki işgücünü kullanmakta, arazi değerlendirmekte, siteleri surlarla donatmakta, sulama altyapısının bakımını sağlamakta ve askeri gücü devşirme gibi işlevlere de sahipti. Birden çok fonksiyonu olan bu kurumların her biri, bir rahip tarafından yönetilirdi. Tapınaklar arasında kent hükümdarının yönetiminde olan kentin tanrısına adanmış, ana tapınak yer alırdı. Bu hükümdarlar kent tanrısının temsilcisi sıfatıyla siteleri yönetirdi.

İlk kentlerin kuruluşuyla ilgili birçok görüş ileri sürüldü. Bunlardan biri kentlerin Ekonomik (Pazar) merkezli diğeri ise Tapınak merkezli kurulduğu tezidir. Mezopotamya’nın ilk kentlerinin oluşumları konusunda her iki görüşün doğruluğu aynı derecede önemlidir. Nitekim ilk kentlerin pazar merkezli kuruldukları tezi uzun zamandan beri kabul görürken, yapılan son araştırmalar ve özellikle Göbeklitepe kazıları kentin tapınak etrafında oluştuğuna dair görüşü destekler mahiyette deliller sundu. Buna göre, önce tapınaklar inşa edildi ve avcı toplayıcı insan grupları tapınakların onarım ve temizlik işlerini yürütmek için kalabalık gruplar halinde tapınak çevresinde uzun vakit harcamak zorunda kalınca konutlar yaparak yerleşik hayat düzenine geçmiş ve böylece kentlerin kuruluşunu başlattılar. İlk örneklerine Mezopotamya’da rastlanan tapınaklar, şehrin merkezinde görkemli yapısıyla; dinin, siyasetin ve ekonominin tek elden yönetildiği yerlerdi.

Tarihi devirler Mezopotamya ve Mısır’da eşzamanlı başlar, siyasi örgütlenmeler de yine buralarda karşımıza çıkar. Mezopotamya’da devlet merkezi, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’nda tapınak idi. Tapınak yalnızca din merkezi değil, iktisadi hayatın da merkeziydi. Tapınak siyaset ve ekonomi idaresinin, eğitim ve öğretim işlerinin, gözlem ve astronomi çalışmalarının yürütüldüğü mekândı. Tapınağın bu çok işlevliliği sebebiyle devletin siyasi ve idari mekanizmasının dinden etkilenmesi ve kendisine kaynak olarak dini göstermesi kaçınılmaz oldu.

Mimarlık ürününü ağırlıklı biçimde mekânsal değeri üzerinden ilk sunan Antik Yunan dünyası oldu. Antik Yunan dünyasının mekân anlayışını en iyi örnekleyen yapı türü de tapınaktır. Yunan tapınağında iç mekân kamuya açık olmayan ve yalnızca kült nesneleri barındıran bir öğe idi. Dolayısıyla fazla dikkatli bir mimari uğraşın konusu olmadı. Oysa dış mekân tüm tasarlama etkinliğinin ana mekânı oldu. Tapınak heykelsi bir kütle olarak dış mekânda yaşar. Roma mimarlığı ise Yunan’ın bu yönelimini tümüyle değiştirdi, bu dönemden başlayarak XV. yüzyıla değin hem Doğu’da hem Batı’da iç mekânı biçimlendirme kaygısı ön plana geçti. Özellikle Roma’da yapının dış mekâna bir kütle olarak katılışından pek söz edilemez. Yapı dış mekâna sadece cephesiyle sınırlayarak katılır. İç mekânsa genellikle tek bir örtü türünün (tonoz, kubbe vb.) egemenliği altındadır ve istenen mekân etkisinin elde edilmesi amacıyla yapısal bileşimler yapılması yoluna seyrek olarak başvurulur.

Buna karşılık, Romanesk ve Gotik mimarlıklar özellikle kilisenin liturjik gereksinimlerini çözebilmek amacıyla gitgide karmaşıklaşan bileşik yapılar kullanmışlar ve apsis’e dik bir eksen üzerinde gelişen tek doğrultulu mekânlar yarattılar. Rönesans’ta önemli bir yenilik olarak, merkezi iç mekân kavramı belirdi. Rönesans mimarları merkezi mekânın yanı sıra dış mekân sorununda yeni çözüm arayışları içinde oldular.

Antik Çağ’da Anadolu’daki turizm etkinlikleri inançla ilgili nedenlerdi. İnsanlar tarih boyunca kutsal amaçlarla seyahat etti. Bu seyahatler, inançlarla ilgili önemli bir yere, olaya veya kişilere ev sahipliği yapan; bir yapı, şehir veya coğrafi bölgelere olmaktaydı. Antik Çağ’da inanç sisteminin çok tanrılı olması nedeniyle, bazı şehirler kendilerine gerek kurucusu gerek koruyucusu olarak farklı tanrılar seçebilmekteydi. Bu durum, şehirlerin tanrılarının temsil ettiklerine göre birer çekim merkezi olmalarına neden oldu.

Ionia’da, Didyma antik kenti güzel bir örnektir. Antik Çağ’ın ikinci önemli kehanet merkezi geleceği görme yeteneğine sahip Tanrı Apollon’a adanan Didyma Apollon tapınağı kabul edilir. En büyüğü olan ve Yunanistan’da Deplhi kentinde Yunanistan’a hizmet veren Apollon tapınağı, Anadolu’da bulunan Didyma Apollon tapınağı Anadolu’daki şehir devletlerinin yararlandığı bir kehanet merkezi olmuştur. Modern bilimlerin olmadığı çağda önemli bir karar vermeden önce, doğum-ölüm gibi konularda, politika ve siyasetle ilgili girişimlerde, askeri stratejileri belirlerken insanların tapınaklara başvurarak kehanet bekledikleri bilinmektedir. Her şehirde olmayan fakat herkesin ilgisini çeken bu kehanet merkezleri günümüzde olmayan bir çekicilik yaratmıştı.

Anadolu’da kehanet merkezi olduğu bilinen çok sayıda tapınak vardır. En önemli kehanet merkezleri Patara, Didyma (Didim), Klaros ve Gryneion’da bulunanlardır. Kehanet merkezlerinin çekiciliği sistemli etkinliklere dönüşerek festivallerin doğmasına etken oldu. Antik Çağa ait gezi rehberlerinde festivallerden bahsedilmesi doğaldır. Bunların arasında dünyanın en büyük organizasyonlarından olan günümüzde de varlığını sürdüren, tanrılar adına düzenlenen Olimpiyat Oyunlarıdır. MÖ 776’dan itibaren dört yıl arayla düzenlenen bu etkinlikte kent devletlerinden gelen atletler tanrı Zeus adına bir araya gelip yarıştı. Tapınım ve kurban törenlerini kapsayan Pythian Oyunları, Isthmian Oyunları ve Nemean Oyunlarında, ziyaretçilerin eğlenmesi için gösteriler, eğlenceler ve törenler düzenlenerek çok geniş kitlelere hitap eden turizm faaliyetleri oldular. Pagan tanrı ve tanrıçaları adına Pagan tapınaklarında düzenlenen festivaller, Hıristiyanlığın yayılmaya başlamasıyla popülerliklerini kaybetmeye başladı.

Antik Çağ’da tıbbın tanrısı kabul edilen Asklepios’un tapınaklarında mucizevi iyileşme hikayeleri dertlerine çare arayan insanları kendine çektiler ve başta tıbbi bakım olmak üzere verilen çeşitli hizmetlerle tedavi ve rehabilitasyon merkezi haline geldiler. Bu merkezlere çok sayıda hasta ve onların akrabaları veya hizmetlileri bu tapınakların olduğu yerlerin ticari açıdan gelişmesini sağladılar. Tapınaklarda konaklama mekânı ve ziyafet salonları bulunmaktaydı. Genellikle bir avlunun dört tarafındaki iki katlı binalardan meydana gelen hanlar ve tapınak misafirhaneleri etrafına örülen çevre duvarlarıyla korunmaktadırlar.

Çok tanrılı dönemlerde tanrı ve tanrıçalara adanmış, Anadolu’nun pek çok yerinde tapınaklar ve yapılar oluşturuldu. Tek tanrılı dinlerin yayılmasıyla birlikte yeni yapılar inşa edilmeye başlandı. Günümüzde Hristiyanlığın kutsal merkezleri Katolikler için Vatikan, Ortodokslar için Fener Patrikhanesi, Müslümanlar için Mekke-Medine, Sihler için Altın tapınak gibi Anadolu kentlerinde de kutsal alanların ilk örnekleri bulunmaktadır. Türkiye’de üç büyük dine ait birçok tarihi eser ve ibadethane bulunmaktadır. Kutsal Kitaplarda adı geçen birçok yer ve eserler Anadolu’da inşa edildi. Bunların en önemlileri arasında, 32 ilde İslam dinine ait 205 önemli ibadethane, 164 kilise-manastır ve 25 tane sinagog veya Yahudilere ait kalıntı, mezarlık vs. bulunmaktadır. Hz. İbrahim’in doğum yeri olan Şanlıurfa, Meryem Ana Evi’ne ev sahipliği yapan İzmir, Saint Pierre Kilisesi’nin bulunduğu Antakya, Aziz Paulus’un (Pavlus) doğduğu yer olan Tarsus ve üç semavi dine ev sahipliği yapan Mardin ve daha birçok önemli inanç merkezi bulunmaktadır.

Türkiye’de inanç turizmini geliştirmek amacıyla 1993 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir çalışma başlatıldı. Adı İnanç Turizmi Projesi olan bu çalışmada günümüze kadar ulaşmış olan üç semavi dine ait (Müslümanlık-Hıristiyanlık-Musevilik) önemli ziyaret merkezlerinin ulaşımı, çevre düzenlemeleri ele alınarak iyileştirilmesi ve tanıtımlarının yapılarak daha çok ziyaretçi çekmesi hedeflendi. Türkiye 2023 Turizm Stratejisi'nde İnanç Turizmi Koridoru adı altında yer alan projede Tarsus, Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin, Diyarbakır ve Siirt yörelerini kapsayan ulaşım çalışmalarıyla birlikte bölgede bulunan küçük otel ve pansiyonların desteklenmesiyle kültür ve inanç turizminin geliştirilmesi hedeflenmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Birinci, S., Kayman, Ç. K. ve Camcı, A. (2018). Göbeklitepe’nin Arkeolojik Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi (Şanlıurfa), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22(3): 1351-1367; Ceylan, B. (2004). Hıristiyanlık Merkezleri Olarak Anadolu Kentleri, Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi; Demircan, Ş. (2014). İnanç Turizminin Yerel Kalkınmadaki Önemi: Midyat Örneği (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Muğla: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü; Demirci, K. ve Falay, B. (2016). Ana Hatlarıyla Hitit Dini, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 20(1): 35-60; Deniz, A. (2015). Anadolu Tarihinde Hititlerin Sosyo-Ekonomik Yaşantısı, Turkish Studies, 10(2): 235-248, http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7914; Eser, E. ve Kılıç, Y. (2017). Mezopotamya’nın İlk Kent Binaları (Tapınaklar) ve İşlevleri, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 4(13): 412-438; Eykay, İ. (2013). İnanç Turizmi Potansiyeli Açısından Antakya’nın Değerlendirilmesi (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Muğla: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi; Kurnaz, H. B. (2013). İnanç Turizmi Kapsamında Hac ve Umre Organizasyonu Yapan Seyahat Acentalarının Pazarlama Faaliyetlerinin İncelenmesi (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Balıkesir: Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; http://www.aktuelarkeoloji.com.tr/tapinaklar--arasinda--kutsal-bir--yolculuk, (Erişim tarihi: 29.08.2019); http://www.anadoluatlasi.com/index.php/tr/blog/anadolu-tapnaklar-listesi, (Erişim tarihi: 29.08.2019); https://ql.com.tr/articles/en-eski-tapinaklar, (Erişim tarihi: 29.08.2019); https://www.magmadergisi.com/anadolu-arkeolojisi/gobeklitepe-unesco-dunya-mirasi-listesinde, (Erişim tarihi: 29.08.2019); Işık, A. (2018). İlk Şehirler ve Yazılı Medeniyete Geçiş, Mavi Atlas, 6(2): 46-74; Kılıç, Y. ve Ay, Ş. (2013). Eski Mezopotamya’da Siyasi Örgütlenmede Din Olgusu, Turkish Studies, 8(5): 387-403; Kurt, A. O. (2017). Anadolu’da İlk Tapınak: Göbeklitepe, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 21(2), 1107-1138; Küçükbezci, H. G. (2011). Assur Ticaret Kolonileri Çağında Orta Anadolu’da Dinsel Yapı, Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Tarihin Peşinde, (5): 89-102; Mimarlık ve Mekân, İçinde; Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, (Cilt: 2) İstanbul: Yem Yayınları; Ok, B. (2015). Gündelik Hayatta Caminin Yeri. İçinde; IV. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi - Bildiriler Kitabı I (ss. 107-121. Kütahya; Özdöl, S. (2011). Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda Güneydoğu Anadolu’da Din ve Sosyal Yapı, Tarih İncelemeleri Dergisi, 26(1): 173-199; Özmenli, M. (2014). Tapınak-Medeniyet İlişkisi, Turkish Studies, 9(10): 1281-1292; Rızvanoğlu, M. S. (2011). Göbeklitepe. Şanlıurfa: Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, (35); Seyhan, B. ve Evcim, S. (2012). Antik Çağ’da Anadolu’da Turizm. İçinde; II. Disiplinlerarası Turizm Araştırmaları Kongresi (ss. 219-234). Ankara: Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi. – (1972). Antalya Tapınak. İçinde: Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi. İstanbul: Yem Yayınları (Cilt: 3). Tünay, M. İ. (1972). İstanbul Arkeoloji Müzesi, Arkitekt Dergisi, (346): 59-62; Yıldırım, N. (2016). Klaros ve Kent Tapınakları, Toraks Bülteni.