Niğde Köşk Höyük Kazıları

Arkeolojik Kazı

İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Niğde kent merkezine 17 kilometre uzaklıkta, Bor ilçesinde yer alan Bahçeli Kasabasında yakınında, Adana-Niğde karayolu üzerinde bulunmaktadır. Höyük, Niğde’nin 14 kilometre güneyinde yer alan 1.100 metre rakıma sahip Bor Ovası üzerine kuruludur. Merkeze bağlı yedi, Kemerhisar’a bağlı 16 köy bulunmaktadır. İlçe topraklarının büyük bir kısmı Obruk Ovası’nda yer almaktadır. Bölgenin doğu, kuzey ve güneydoğusu dağlar ile çevrelidir. Doğusunda Aladağlar, kuzeyinde Hasan ve Melendiz dağları yer almaktadır. Ayrıca yerleşim yeri için önemli bir unsur olan su kaynağı ise, Küçüköz Deresi'dir. Bu arkeolojik sit alanı yaklaşık 80 metre çapında ve 15 metre yüksekliğe sahiptir. Bölgenin Antik adı Köşk Pınar’dır.

Konum olarak; İç Anadolu Bölgesi’nin güneydoğusunda yer alan, tarihsel açıdan zengin bir geçmişe sahip, kentin etrafında Kayseri, Nevşehir, Aksaray ve Konya gibi tarihsel açıdan zengin iller bulunmaktadır. Bu kentlere yakın olması kültürel etkileşim açısından önemini artırmıştır. Şehir geçmişten günümüze birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Höyüğün bulunduğu ilçe, Niğde şehrine bağlı ve bu ilin merkezi olan yerleşim yeridir.

Köşk Höyüğün güney eteklerinde Roma dönemine ait bir havuz bulunmakta olup; bu havuzun suyunun höyüğün yakınında yer alan bir kaynaktan besleniyor olması, yaklaşık 2000 yıl öncede bu bölgenin su kaynağı bakımından yeterli ve verimli topraklara sahip olduğunun göstergesidir. Bu bölge, günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan tescili yapılmış Arkeolojik Sit Alanları listesinde yer almaktadır.

Bu antik yerleşim yeri, Hitit İmparatorluğu döneminde Bor-Kemerhisar-Bahçeli üçgeni ortasında bulunan İftiyan bölgesi üzerine kurulmuş olup, sırasıyla Frigler, Pers İmparatorluğu, Makedonya İmparatorluğu ve daha sonra MS 395’de Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçti. Bölge; Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçtikten sonra, Müslüman Araplar tarafından istila edilmiş, fakat kısa süre sonra yeniden Roma İmparatorluğu’nun topraklarına dahil edildi. Bölgenin Türkler tarafından ele geçirilmesi ise Alparslan’ın 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Kutalmış Oğlu Süleyman Şah’ın Niğde’yi fethetmesiyle gerçekleşti. Anadolu’nun fethinden sonra Niğde ve köylerine Kayı Boyu Aşireti'ne bağlı Bayatlar, Emen ve Badak sülaleleri yerleşmiştir. Buraya gelen Türkmen aşiretleri günümüzde ilçe merkezine yakın Humam Çayı'nın etrafındaki Kala ve Harım mahallelerinin yer aldığı su açısından zengin olan bölgeye yerleştiler. Antik ismi Tyana veya Tuana olarak bilinen bu yerleşim yeri zaman içerisinde Bor, Kemerhisar ve Bahçeli yerleşimleri arasında kaybolmuştur. Bu bölgede yaşamış olan gayrimüslim halk, Türkler arasında asimilasyona uğramayıp bir süre sonra bölgeden göç etmişlerdir. Bölgede Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrasında yapılan mübadele ile Arnavutluk, Yunanistan ve Bulgaristan’dan göç eden Türklerin de ilçeye yerleşmesi ile bugünkü etnik yapı oluşmuştur.

Köşk Höyük, ilk olarak 1961 yılında M. Ballance bu bölgeyi keşfetmiş olup, 1964’te R. Harper ile M. Ramsden, 1965 yılında ise I. A. Todd tarafından ziyaret edilmiş ve bölge hakkında ilk veriler toplanmaya başlanılmıştır. Bu veriler düzenli olmayan yüzey araştırması şeklinde gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Bölgedeki ilk sistemli kazı çalışmaları 1981’de Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Uğur Silistreli tarafından 1981 yılında başlanılmış, 1992’ye kadar devam etmiştir. Bu dönemde Prof. Dr. Silistreli hocanın vefatından dolayı kazı çalışmalarına kısa bir ara verildikten sonra yine Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümünden Prof. Dr. Aliye Öztan 1996 yılında kazı başkanlığını devralarak kazılara yeniden başlamıştır.

Köşk Höyük kazılarında ortaya çıkarılan mezarlardaki iskeletlerin cinsiyetleri hakkında ve iskeletlerin ölüm yaşları ile varsa ölüm nedenleri incelenmiştir. İskeletler ile ilgili çalışmaları Prof. Dr. Metin Özbek sürdürmektedir. İskeletlerin tamamı Hacettepe Üniversitesi Biyolojik Antropoloji Laboratuarında değerlendirilmektedir. Saptanan bazı patolojik veriler üstündeki çalışmalar Prof. Dr. Metin Özbek ve Öğr. Gör. Dr. Dilek Erdal tarafından yürütülmektedir.

Köşk Höyükte kazılar sonucunda ele geçirilen çanak çömlek kalıntılarından yola çıkılarak İlk Neolitik Çağın sonu, Son Neolitik Çağ- İlk Kalkolitik Çağ olarak üç ayrı kültür dönemine tarihlendirilmektedir. Höyük’te Neolitik ve Kalkolitik Çağ yerleşmesinde üç tabaka tespit edildi. Ayrıca bu antik yerleşim yerinin üç farklı yerinde yapılan sondaj çalışmaları sonunda beş kültür katından oluştuğu tespit edilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda bu bölgenin günümüzden 8300-6800 yıl öncesine ait bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmıştır.

Höyüğün yukarısından aşağısına doğru sıralanacak olursa bu tabakalar; Birinci ve İkinci Kültür katmanları ilk Kalkolitik Çağ’a ait Üçüncü Katman ise İlk Neolitik Çağın son evresine denk gelmektedir. Höyüğün kuzey açması kazılarak Üçüncü katmanın altı kısmına inilerek burada kültür katlarının devam ettiği ve çanak çömleklerde Dördüncü katmanda bulunan çanak çömlek özelliklerinin devam ettiği tespit edilmiştir. Bu verilerden yola çıkılarak Köşk Höyükte ilk yerleşimin İlk Neolitik Çağın sonunda başlayıp, Geç Roma dönemine kadar yerleşim yeri olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Roma dönemine ait en önemli kalıntı ise Köşk Höyüğün güney eteklerinde kalan Antik Roma havuzudur.

Bölgede 1986-1987 yılları arasında yapılan kazılar sonucunda bu antik yerleşim yerinde Neolitik Çağ’a ait birtakım taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları tespit edilmiştir. Taşınmaz kültür varlıklarına ek olarak, Üçüncü tabakada yer alan taş temelli kerpiç duvarlı dikdörtgen planlı evler sayılabilmektedir. Bu evlerde yapının duvarları ve temelleri özenli bir şekilde sıvalı olarak inşa edilmiştir. Odalarda nişler ve sekiler bulunmaktadır. Evlerde kapı boşluklarının düzgün sıvalı olması ve kapı eşiklerinin var olması özenli işçiliği gösteren unsurlardır. Erken dönem olmasına rağmen özenli bir işçilik sergilemesi bu dönemde burada yaşayan insanların yerleşik hayatı tamamen benimsediği ve bu bölgenin uzun yıllar iskâna açık olduğunun göstergesidir. Evler içerisinde fırın, tandır, ocak gibi mutfak unsurları yer almaktadır. Bu kültür varlıkları evlerin odalarında kazılar esnasında insütü halde bulunmuştur. Aynı açmada bulunan farklı bir oda da yine bir fırın, bir seki ve kapı ile geçilen içinde erzak küplerinin olduğu ambar kazılar sonucunda ele geçirilmiştir.

Hatta üçüncü katmanda bulunan evlerden birinin çamur ile sıvanmış duvarı üzerinde uzun boynuzlu bir hayvanın (geyik olduğu düşünülmekte) etrafında avlanan ya da dans eden ve birbirinden farklı tasvir edilen 20 adet figür bulunmaktadır. Bu resimler mağara resimlerini de andırmaktadır. Resimlerde kırmızı, sarı, beyaz ve siyah renkler kullanılmıştır. Burnu ve ağzı naturalist üslupta yapılmış, ağzı açık dili dışarıda, iki kolu da yukarıda, biri yukarı kalkık diğeri aşağıda veya iki kolu da aşağıda tasvir edilmiş insan figürleri ve koşan, yürüyen ve duran insanlar yer almaktadır. Bunlarda yine kırmızı, sarı ve beyaz renklerde tasarlanmışlardır. Bazı figürlerde belden aşağısını dize kadar örten ve gövdenin kenarında bir üçgen formunu meydana getiren giysiler giymişlerdir. Bazı figürlerinde ellerinde yay benzeri silahları mevcuttur. Bu özellikler göz önüne alındığında burada yer alan duvar resimleri, Çatalhöyük örnekleri ile büyük benzerlik göstermektedir.

Höyük’te 2008 yılında yapılan kazılar sonucunda batıda yer alan ana kayanın daha yüksek olduğu F/8 adlı açmanın doğusu incelendiğinde Dördüncü katmana ulaşılmıştır. Bu tabakada yapılan kazı sonucunda ortaya çıkarılan tek ev, güneybatı-kuzeydoğu yönünde uzanmakta olup, iki odalı bir yapıya sahiptir. Evin içerisinden sıkıştırılmış toprak dolgu ile yapılmış, yanmış kamış malzemenin üst örtüye ait olduğu düşünülmektedir. Odalardan bir tanesinin büyük diğerinin ona göre daha küçük olması; burada ev halkının ikamet ettiğini küçük olan odada ocak kalıntısının olması da mutfak amacıyla kullanıldığına işaret etmektedir. Üçüncü tabakada taşınmaz kültür varlıklarının yanı sıra taşınır kültür varlıkları olan Neolitik çağa ait çanak çömlekte ele geçirilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda bu çanak çömleklerin el ile şekillendirildikleri anlaşılmıştır. Bu seramikler tek ve çok renkli, geometrik motifli ve insan, hayvan figürlü kabartmalı seramiklerdir. Ana tanrıçalar, erkek figürleri yoğun olarak kullanılan eserlerde hayvan figürlerinin stilize bir üslup ile tasarlandığı ve bu eserlerin günlük yaşamda değil de birtakım kutsal ritüellerde kullanıldığı düşünülmektedir. Kaplar üzerinde kullanılan hayvan figürleri genellikle inek, boğa, eşek, keçi, koç, kaplumbağa, antilop, kuş gibi çok çeşitli doğada var olan gerçek hayvan figürleridir. Üçüncü tabakadan çıkarılan bu eserler bezeme açısından oldukça zengin bir üslup göstermekte olup, halkın günlük yaşayışı ve dini inançları hakkında da ipuçları vermektedir.

Bölgede yapılan kazılar sonucunda çıkarılan seramik eserler genel olarak şöyle özetlenebilir. Meyvalıklar, dörtgen kaseler, fincan, kısa boyunlu yuvarlak karınlı çömlekler, küpler, dağ keçili ritonlar, kadın biçimli çömleklerdir. Bu tarz eserler kazı alanında ortaya çıkarılan evin bir odasında depolanmış halde ele geçirilmiştir. Pişmiş toprak malzemeden yapılan eserler arasında uzun sapı hayvan figürü biçiminde son bulan kaşıklarda bu koleksiyonun en dikkat çekici örnekledir. Neolitik Çağ yerleşimi yaşanan bölgede yontma taş eserler olarak da obsidyen taşından yapılmış çakmak taşı, hançer, delici-kesici aletleri, ok uçları, baltalar, gibi savaş aletleri ve ana tanrıça heykelleri, mermer bilezikler, dağ kristalinden tavşan heykeli, fritten damga mühür, gibi farklı doğal taş malzemelerden yapılmış çok sayıda eser ele geçirildmiştir. Bu eserlerden bazılarının mezar hediyesi olduğu tespit edilmiştir. Höyük kazıları esnasında çıkarılan ve müzeye taşınan kemik malzemeden yapılmış eserler ise; bız, iğne, hançer, bir ucu delik kazıma aletleri, boru benzeri yuvarlak, üzerinde bir delik yer alan kemik nesne, geometrik motiflerle süslenmiş damga mühürler, sap delikli tören baltası gibi farklı eserlerdir. Köşk Höyük’te yapılan kazılar sonucunda ölülerin ev içerisine gömüldüğü ve yerleşim içi gömü yapıldığı anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra pithos adı verilen küpe gömme olayı ve taş sanduka mezarlarda bulunmuştur. Köşk Höyük’ün ikinci kültür katında üçüncü tabakada da benzerinin bulunduğu bilinen sıvalı ve aşı boyalı kafatasının bir kadın iskeletine ait olduğu anlaşıldı. Kafatasının iskelete dönüştükten sonra kil ya da alçı gibi bir malzemeyle sıvanıp, kuruduktan sonra aşı boya ile boyanmış, gözleri siyah taşlar ile belirginleştirilmiştir. Bu kazı açmasında ele geçirilen ve bir çocuğa ait olduğu düşünülen kafatası da yine bu tarz boyanmıştır. Buradan yola çıkılarak bu yerleşim yerinde yaşayan insanların ölülerini boyadıkları anlaşılmıştır. Ölülerin yanlarına kişisel eşyaları ile birlikte yiyecek ve içecek kaplarını da gömdüler. Bu uygulama burada ölümden sonraki yaşamın varlığına işaret etmektedir. Mezar buluntuları arasında çanak-çömlek eserlerin yanı sıra tanrıça figürini, kemikten yapılmış delikli bir nesne, obsidyen ve çakmaktaşından yapılmış aletler gibi çok sayıda küçük eserlere rastlanılmıştır. Höyük’te 2007 yılında devam eden kazılar esnasında yedi adet mezar daha bulunmuştur. Dördüncü tabakadaki tek mezar buluntusunun bir bebeğe ait olduğu anlaşılmıştır. Bebeğin bileğinde turkuaz renge boyanmış, seramik boncuklardan yapılmış bir bileklik mevcuttur. Dördüncü katmanda G/7 açmasında yer alan ocağın doğusunda üzeri taşlarla örtülmüş bir mezar alanı da 2008 yılındaki kazılar sonucunda ortaya çıkartılmıştır. Mezar içerisinde güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzatılmış, hocker pozisyonunda yatan kişinin 20-30 yaşlarında başı gövdesinden ayrı olarak gömülmüş bir kadın olduğu tespit edilmiştir. Mezarda, mezar hediyesi olarak cesedin bükük dizleri ile kolları arasındaki boşluğa yerleştirilen iç içe konulmuş yassı formlu bir tabak, bir meyvelik, meyveliğin içine yerleştirilen üç adet çanak ve obsidiyen malzemeden yapılmış bir adet hançer bulunmuştur. Ayrıca bunların dışında cesedin başının arkasında boyunlu bir çömlek, ayak bileğinin üzerinde kemikten yapılmış bir spatula, hemen yanında kemik bir alet, kolları arasında obsidiyen taşından bir dilgi ve diğer eşyalar yer almaktaydı. Kazı alanının dördüncü katmanındaki en önemli buluntular, kapının hemen iç kısmında yere üst üste toplu halde konulmuş silahlar ve savaş aletleridir. Bu savaş aletler obsidiyen taşından yapılmış olup, dokuz adet mızrak ile bir adet ok ucu ve bir adet cilalı taştan yapılmış baltadır. Bu katmanın kuzey duvarından dört metre uzaklıkta yer alan açmanın ortasına yakın bir yerde bol miktarda boncuk gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu boncuklardan birçoğu kilden yapılmış olup, turkuaz renkte boyandı. Diğer boncuklar ise obsidiyen, kalker, kireç taşı, akik, apatit gibi doğal taş malzemeden, iki adedi bakır madeni ve kemik malzemeden tasarlanmıştır. Boncuk parçalarıyla beraber toplamda 5186 adet boncuk ele geçirilmiş olup, bunlardan 4876 adeti günümüze sağlam olarak gelebildi. Toplu halde ele geçirilen bu küçük eserlerin, kemik ve taş malzemeden tasarlanmış özel kazıyıcı ve delici aletleri ve bir ponza taşıyla beraber elde edilmesi yerleşim yerinde bir takı atölyesinin varlığına işaret etmektedir. Bu buluntular dönemin takı anlayışı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Kazı alanının G/7 açmasında bulunan iki adet küçük mekâna sahip yapının kuzeybatısında obsidiyen taşından yapılmış dört çekirdek, 32 adet mızrak ve ok ucu toplu halde gün yüzüne çıkarılmıştır. Köşk Höyük; obsidiyen yatakları bakımından son derece zengin Melendiz Dağı’nın yakınlarında bulunmaktadır. Prof. Dr. U. Silistreli’ye göre; hem Neolitik; hem de Kalkolitik Çağ’ı kapsayan dönemlerde bu bölgenin obsidiyen taşı ticaretinde önde gelen merkezlerden olduğunu belirtmiştir. Bu alanda ele geçirilen kült eşyaları, Ana tanrıça ve boğa figürinleri, tek ve çok renkli olarak tasarlanan çanak çömlek buluntuları, bu yerleşim yerinin Çatalhöyük, Can Hasan ve Hacılar antik yerleşimleri ile kültürel ilişkiler içerisinde olduğuna işaret etmektedir. Buradan yola çıkılarak bir tarihlendirme yapılacak olursa, Köşk Höyük’teki üçüncü kültür katında Çatalhöyük Neolitik kültürünün geç evresine, Birinci ve İkinci kültür katmanlarının ise; Çatalhöyük Batı, Can Hasan (2B) ve Hacılar İlk Kalkolitik evreleriyle paralellik gösterdiği açıkça görülmektedir.

Köşk Höyük kazıları esnasında gün yüzüne çıkarılmış olan taşınmaz ve taşınır kültür varlıklarının tarihsel varlığı oldukça geçmişe dayanmaktadır. Taşınmaz kültür varlıkları olarak ev kalıntıları, ev içerisindeki ocak fırın niş seki gibi günlük yaşam hakkında ipuçları verecek nitelikteki unsurlardır. Taşınır kültür varlıkları ise ok uçları, mızrak uçları, çakmak taşı, çeşitli metal ve taşlardan yapılmış takılar, seramik çanak-çömlek eserler, ritonlar, meyve kapları ve iskeletler sayılabilir. Bu eserler günümüzde Niğde Müzesi Köşk Höyük eserleri sergi salonunda teşhir edilmektedir.

Niğde Müzesi’nde Orta Anadolu arkeolojisinin tarihsel olarak düzenlendiği altı adet sergi salonu bulunmaktadır. Müzede sergilenen eserlerin büyük bir çoğunluğu bölgede yapılmakta olan kazılardan elde edilen buluntulardan oluşturmaktadır. İlk salonda höyük kazılarından ele geçirilen mezar buluntuları, tanrıça heykelleri, ünik eserler, MÖ 4883 yılına tarihlendirilen Köşk Höyük Kalkolitik Evi’nin kurgusu yer almaktadır. Bu salona Köşk Höyük Salonu adı verilmiştir. İkinci salonda, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda önemli bir merkez olan Acemhöyük kazısında gün yüzüne çıkarılan saray buluntuları sergilenmektedir. Üçüncü salonda, Geç Hitit şehir devletlerinden Nahita ve Tuvanuva krallıklarına ait fırtına ve bereket tanrısı stelleri, kitabeler, Frig dönemi seramikleri ve Göllüdağ Aslanı sergilenmektedir. Dördüncü salonda, il sınırları dâhilinde olan Tepebağları, Porsuk Höyük ve Acemhöyük kazılarında ele geçirilen buluntular ile satın alım ve zor alım yoluyla kazandırılan pişmiş toprak ve cam eserler, mühür baskıları, Bizans dönemi eserleri yer almaktadır. Beşinci salonda, sikkeler, gümüşler ve mumyalar yer alır. Niğde Müzesi yıllık yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı yaklaşık 40-50 bin civarında olduğu bilinmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

Öztan A. (2002-2005). I. Dönem Köşk Höyük- Niğde Kazı Buluntularının Değerlendirilmesi ve Stratigrafik Kontrolü. Ankara: Ankara Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projesi Kesin Raporu; Öztan A. Açıkgöz F. (2011)., 2009 Köşk Höyük Kazıları. 32. Kazı Sonuçları Toplantısı. Cilt-3ç Ankara: Kültür Bakanlığı; Silistreli U. (1984). Köşk Höyüğü. 6. Kazı Sonuçları Toplantısı. Ankara: Kültür Bakanlığı; Silistreli U. (1989). 1988 Köşk Höyük Kazısı. 11. Kazı Sonuçları Toplantısı. Ankara: Kültür Bakanlığı.