Kubadiyani, Nasır Hüsrev

Kişi Yazar Seyyah

(1004 – 1088(?))

Gezdiği İslam ülkelerini Sefernâme adlı kitabında anlatan İranlı şair ve düşünür Nâsır-ı Hüsrev, Horasan bölgesinin Belh şehrindeki Kubâdiyân kasabasında doğdu (1004). İran edebiyatının XI. yüzyılda yetiştirdiği en yüksek şahsiyetlerden biri olan Nâsır-ı Hüsrev, dönemin önemli hâkim ve şairlerindendir. Hüccet sıfatıyla Horasan’da Mısır Fatimî halifesinin en önemli vekili ve daîsi olduğu söylenmektedir. Edebiyat alanında yazdığı manzum ve mensur türünde eserleri ile nam saldı. Doğu şair ve ediplerinin çoğunun hayatları hayali efsanelere dayandırıldığı için haklarında net bilginin olmaması Nâsır-ı Hüsrev içinde geçerlidir. Hayatı ve şahsiyeti ile ilgili bilinenler tarih ve tezkire kitaplarında yazılanlardan elde edilmiş olup şair ile ilgili verilen malumatların gerçeklik payı olsa da hayali ve asılsız bilgilerin de mevcudiyeti, hakkındaki bazı bilgilerin birbiriyle çelişmesine neden olmaktadır.

Bazı kaynaklarda Hz. Ali soyundan geldiği kaydedilse de kendisi eserlerinde böyle bir konudan bahsetmedi. Çoğunlukla şiirlerinde Şîa-i Alî, Şîa-i evlâd-ı Alî, bende-i ferzend-i Resûl ifadelerine yer vermesinden dolayı Hz. Ali taraftarı olduğu iddia edildi. Tarih ve tezkire kitaplarında da Alevî nisbesiyle yer alması da Hz. Ali taraftarı olduğunu güçlendirmektedir. Nâsır-ı Hüsrev hakkında malumat veren en eski yazarlardan biri olan Zekeriyyâ ibn-i Muhammed-el-Kazvinî’ 1276’da telif ettiği Âsâr-elbilâdda, Yemgan maddesinde Nâsır’ı, Belh emîri olarak tasvir etmiş ve Belh halkının, onun aleyhine isyan ettiğini, bunun üzerine Yemgan’da yaptırdığı güzel bahçeleri, köşkleri ve hamamları olan sağlam bir kaleye sığındığını kaleme aldı.

Hamdullâh-ı Müstevfi ise 1349’da Tarihi Güzide de Nâsır-ı Hüsrev’i kudretli bir şair ve din adamı olarak anlatırken, Devletşah, XV. yüzyıl sonlarında yazdığı Şuerâ Tezkiresi’nde Nâsır-ı Hüsrev’in bazı şiirlerine yer vererek, onu Mahmud-ı Gasnevi’nin çağdaşı ve Ebû-Ali Sina’nın dostu olarak gösterdi. Fakat Nâsır’ın hayatına ait rivayetlerin çoğunun, halk arasına yayılmış olan masallardan ve rivayetlerden ibaret olduğuna da dikkat çekti. Çok yönlü bir şahsiyet olan Nâsır-ı Hüsrev’in hayatına dair en net bilgiler kendi kaleme aldığı yedi yıllık dönemi anlattığı Sefernâmesinde (1045-1052) yer aldı. Bununla birlikte, başta Rus şarkiyatçısı Wladimir Ivanow olmak üzere birçok Batılı bilgin ve İsmâilî müelliflerce hakkında kitap ve makale düzeyinde çok sayıda çalışma yürütüldü. Eserlerinden varlıklı, toprak sahibi bir ailenin çocuğu olduğu, genç yaşta dinî ilimlerin yanı sıra tabii ilimler, felsefe ve matematik alanlarında ileri seviyede eğitim aldığı, Arap ve Fars şiiri üzerinde çalışmalar yaptığı anlaşılmaktadır.

Nâsır-ı Hüsrev yirmili yaşlarda Belh’e yerleşerek burada Gazneli Mahmud ve daha sonra oğlu Mesud’un hizmetinde kâtip olarak çalıştı, 1040 yılından sonra Selçuklular’ın hizmetine girdi, sarayda itibarlı bir konuma yükseldi ve şiire de bu dönemde başladı. Kardeşi Vezir Ebü’l-Feth ile Çağrı Bey’in hizmetinde çalışırken gördüğü bir rüya üzerine sarayda yaşadığı hayattan vazgeçerek görevinden istifa eden Nâsır-ı Hüsrev, 1045 yılında 42 yaşındayken kardeşi Ebû Saîd ve Hintli hizmetkârı ile birlikte hacca gitmeye karar verdi. Yaklaşık yedi yıl süren bu seyahat boyunca sırasıyla Nîşâbur, Damgan, Simnân, Kazvin, Şemîrân şehirlerini geçerek Tebriz’e ulaştı. Sonrasında ise Hoy, Ahlat, Bitlis, Meyyâfârikīn, Âmid yoluyla Harran’a geçti, Suriye ve Filistin şehirlerini de ziyaret ettikten sonra ilk hac vazifesini gerçekleştirdi. Sefernâme’sinde bu yolculuğunu detaylı bir şekilde anlattı. Hac dönüşünde Kahire’de İsmâilî dâîsi el-Müeyyed eş-Şîrâzî’nin aracılığı ile İsmâilî mezhebine katıldı.

Daha sonra radikal dini söylemleri Selçuklu yönetimi tarafından sakıncalı bulunduğundan, Belh şehrini terk ederek Bedahşan dağları arasındaki Yumgan vadisine sığındı. Hayatının son dönemini burada geçirdi ve eserlerinin çoğunu burada kaleme aldı. Zâdü’l-müsâfirîn adlı kitabını 1061 yılında tamamladığı bilindiğinden Yumgan’a bu tarihten önce gittiği tahmin edilmektedir. Yumgan’da kaleme aldığı şiirlerin çoğunda Horasan’da yaşadığı mutlu günleri hasretle yâd edip kendisini yurdundan koparanlara sitem eden Nâsır burada vefat etti. Kesin ölüm tarihi bilinmemekte birlikte 1073 yılında hâlâ hayatta olduğu divanındaki bir ifadeden anlaşılmaktadır. 1101 yılına kadar yaşadığını iddia edenler bulunmaktadır. Nâsır-ı Hüsrev’in türbesi bugün Afganistan sınırları içinde bulunan Yumgan’ın Hazretiseyyid Köyü’nde bulunmaktadır.

Fars dilinin en yetenekli şair ve müelliflerinden biri olan Nâsır-ı Hüsrev, şiiri, felsefeyi, ahlâkî ve dinî konuları, kendine has yenilikçi bir üslûpla yorumladı. Yunan felsefesinden Hint dinlerine, eski İran kültür ve medeniyetinden İslâmî ve aklî ilimlere kadar pek çok konuya merak duydu. Sefernâme’si dışında Dîvân’ı dahil bütün eserlerinde İsmâilî düşüncesinin etkisi altında kaldı. Eserlerinde insanı hakikate ulaştıran en aydınlık yolun ilim olduğuna, insanın yalnızca ilim ve hikmetle huzur bulacağına, aklın bilgiyi arttırmak ve imanı güçlendirmek için kullanılması gerektiğine vurgu yaptı.

Nasır-ı Hüsrev’in en ünlü düzyazı eseri, ortaçağ seyahatnâme türünün en güzel örneklerinden biri olan 1045-1052 yıllarında gerçekleştirdiği yolculuğu anlatan Sefernâme’de gördüğü şehirler, bölgeler, şahıslar, olaylar ve XI. yüzyılda İslâm toplumunun kültür ve medeniyeti hakkında önemli bilgiler barındırmaktadır. Nasır-ı Hüsrev’in en önemli felsefi şiiri Ruşenainame’dir (1928). Yöneticileri ağır bir dille eleştirdiği Sa’âdetnâme’si (1950) ve yine İsmaili ilahiyatı ile Yunan felsefesini açıklamaya çalıştığı Camiü’l-Hikmeteyn büyük teknik ustalığa dayanan üslubu düz ve canlı olan diğer eserlerindendir. Dîvân adlı eseri ise çoğunu sürgünde yaşadığı dönemde kaleme aldığı İsmâilî mezhebine dair özgün bilgilerden ve kaside tarzındaki şiirlerden oluşmaktadır. Beyit sayısının 10 bin ’in üzerinde olduğu bilinmektedir. Bunların dışında Güşâyiş-ü Rehâyiş, hânü’l-ihvân, Vech-i Dîn (Rûy-i Dîn), Câmi’u’l-hikmeteyn, Zâdü’l-müsâfirîn diğer önemli eserlerinden bazılarıdır ve eserlerinin çoğu farklı dillere çevrildi.

Yararlanılan Kaynaklar

Aykut A. S. (1999). İbn Battûta. İçinde; İslam Ansiklopedisi, DİA, Cilt-19 (ss. 361-368); Cübeyr, İ. (2003). Endülüsten Kutsal Topraklara (Çev. İ. Güler). İstanbul: Selenge Yayınları; Çakmakçı, C. (2006). İbn Battûta Seyâhatnâmesi’nde Türkçe Kelimeler, AÜİFD 47, 1: 159-168; Çevik, A. (2008). Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türk Beylikleri Dönemi Kaynakları. İçinde; A. Çetin ve E. Altan (Editörler) Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları. İstanbul: Kriter Yayınları; Hunsberger, A. C. (2000). Nasir Khusraw, the Ruby of Badakhshan. Londra; Kafesoğlu, İ. (1977). İbn Battûta Mad. İslam Ansiklopedisi Cilt 6. İstanbul.; Örs, D. (2001). Nâsır-i Husrev’in Şiirlerinde Felekten Şikâyet Teması, Nüsha: Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 1(2): 7-18; https://islamansiklopedisi.org.tr/nasir-i-husrev, (Erişim tarihi: 14.06.2020).