Beyoğlu Pansiyonları (XVIII. Yüzyıl Sonu - 1841)

Konaklama Tesisi Pansiyon

İstanbul’da batılı anlamda konaklama mekanı olarak nitelendirilebilecek ilk yerler XVIII. yüzyılın sonlarında şehrin en kozmopolit yeri olan ve genellikle gayrimüslim tebaanın ve yabancıların ikamet ettiği Pera’da (Beyoğlu) açıldı. Daha öncesinde İstanbul’a gelenler, şehiriçi kervansaraylarında, konsoloslukların, kilise ve manastırların misafirhanelerinde konaklıyorlardı. Pansiyonların öncüsü olan bazı gayrimüslimlerin evleri de oda oda kiraya veriliyordu, ancak bu yerler tam anlamıyla birer işletme sayılmazdı. XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren ortak mekanların da kullanım alanı olarak düzenlendiği yeni yerler faaliyet göstermeye başladı. İlk dönemlerde seyyahların otel, han, pansiyon, konukevi, lokanta, taverna gibi isimlerle adlandırdıkları konaklama mekânlarının birbirlerinden çok fazla farkları yoktu. Ancak seyyahların otel olarak tanımladıkları yerlerin genellikle çok odalı, güvenlik sorunu olan ve pis yerler olarak betimlendiği görülür. Bu yerlerin idarecilerinin de hırsız, sarhoş, üçkâğıtçı, kumarbaz şeklinde ifade edilmelerine sıklıkla rastlanılırdı. Pansiyon olarak tanımlanan yerler ise aile ortamının daha fazla hissedildiği genellikle Rum veya Levanten asıllı bir madamın idaresindeki daha küçük mekânlardı. XIX. yüzyılın başlarından itibaren seyyahlar, pansiyonlarda yemek salonu ve bilardo salonunun bulunduğunu, odaların Avrupa tarzında mobilyalarla döşendiğini belirtirler. Pansiyonların temizliği, odaların konforu, yemeklerin ve servisin kalitesi de ayrıca seyyahlar tarafından övülüyor. Pansiyonların ücreti ise genelde günlük bir ila iki ABD Doları mertebesindedir. İlerleyen yıllarda seyyahlar tarafından oldukça fazla şikâyet konusu olan İstanbul otellerinin yüksek ücret politikasının henüz uygulanmadığı görülüyor. Giuseppino’nun pansiyonu, ilk dönem konaklama mekânları arasında en öne çıkan yerdir. Bir aile işletmesi olan bu pansiyonun manzarası, temizliği, sahiplerinin yardımseverliği oldukça övgü alır. Madam Ruboli ve Madam Balbiani’nin pansiyonlarından da genellikle oldukça beğeni dolu sözlerle bahsediliyor.

Aile ortamının fazlasıyla hissedildiği pansiyonlarda, daha sonra açılacak ilk modern otellerde de olduğu üzere yemekler pansiyon sahibinin başkanlığında bir masada topluca yenildi. Bu âdet, seyyahlar tarafından önceleri yadırgansa da sonrasında sosyal hayatın kısıtlı olduğu ve gece dışarı çıkıp eğlenmenin oldukça tehlikeli olduğu İstanbul’da sosyalleşmek ve yeni insanlarla tanışıp vakit geçirmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirilir. Pansiyon sahibi, aynı zamanda bir tur rehberi gibi müşterilerine hizmet verirdi. Şehre denizyoluyla gelenler limanda karşılanarak pansiyona getirildi ve pansiyonla antlaşmalı dragomanlar, müşterileri şehrin tarihi ve turistik yerlerine götürüp gezdiririlerdi. Pansiyonlarda, şikâyet edilen en önemli şey ise veba tehlikesine karşı tesise girişte tütsü/gaz bulunan bir odada önce dezenfekte edilmektir. 1841 yılında İstanbul’un ilk modern oteli d’Angleterre’in açılmasından sonra da pansiyonlar mevcudiyetlerini korudular. Ancak artık daha büyük bir işletmede aradıkları konforu bulan gezginlerin, pansiyonları daha rahat ve güvenli yerler olarak tariflemedikleri ve çok tercih etmedikleri görüldü. Otellerle pansiyonlar arasındaki kalite farkı ise zamanla tamamen kayboldular.

Yararlanılan Kaynaklar

Fuller, J. (1830). Narrative of a Tour through Some Parts of the Turkish Empire. Londra: John Murray; Hobhouse, J. C. (1817). A Journey through Albania and other Provinces of Turkey in Europe and Asia, to Constantinople, during the years 1809 and 1810. Philadelphia: M. Carey and Son; Murhard, F. (1805). Gemalde von Konstantinopel. Penig: Dienemann und Comp; Olivier, A. (2016). 18. Yüzyılda Türkiye ve İstanbul. İstanbul: Köprü Kitapları; Seetzen, U. J. (2017). İstanbul Günlükleri 12. 12. 1802-22. 06. 1803 (Çev. Selma Türkis Noyan). İstanbul: Kitap Yayınevi.