Bakras Kalesi

Doğal ve Kültürel Miras Kale

Antakya-İskenderun karayolunun 25-26 kilometresinde batıya ayrılan yola devam edildiğinde yedi-sekiz kilometre uzaklıkta Kızıldağ’ın eteklerinde ve Belen’in Ötençay (Bakras) Köyü’nün üst kısmında yer almaktadır. Köy yolunun batısında ve sarp dağların arasında bir tepede bulunan Bakras Kalesi, ilk olarak Belen geçidi girişini daha sonraları Antakya şehri ilk kez kurulduktan sonra da Seleukos başkentini korumak amacıyla hizmet etmiştir.

Bakras Kalesi’nin ne zaman ve kim tarafından yapıldığına yönelik net bir kanıt bulunmamakla birlikte tarihinin çok eski olduğu ve İlk Çağlara dayandığı düşünülmektedir. Kale hakkındaki çeşitli rivayetlerden birinde Ammuri Kralı Dakianus’un yaz mevsimini İskenderun-Arsuz arasındaki Gülcihan sayfiyesinde geçirip Suriye’ye dönerken Dakianus’un çok sevdiği karısının Bağrez’in şimdiki Bakras Kalesi’nin bulunduğu yerlerdeki sarp geçitlerden geçtiği sırada atından düşerek uçuruma yuvarlanması nedeniyle bu kaleyi inşa ettiği söylenmektedir. Birkaç kademe şeklinde yüksek ve yuvarlak burçlarının olması, mevcut yapıları ve taşıdıkları özellikleri nedeniyle kalenin yapıldığı tarihin Ortaçağ ve Helenistik döneme kadar uzandığı ve Helenistik dönemde Mısır-Suriye-Anadolu yolunu ve Belen geçidinden Arabistan’a uzanan eski yolu kontrol etmek amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. İskender’in MÖ 304 yılında söz konusu yerlerden geçtiği zamanlarda var olduğu rivayet edilmektedir. Kalenin sonraları Romalılar, Bizanslılar ve Haçlılar tarafından kullanıldığı 1183 yılında Salahaddin Eyyübi’ye Haçlılar'ın teslim ettiği belirtilmektedir. Salahaddin Eyyubi’nin kumandanı Alemüddin Süleyman bin Candar’ın 1191 yılında kaleyi yıktırması sonucu Ermeniler'in bu bölgeyi ele geçirdiği ve kaleyi yeniden inşa ettirerek müstahkem bir mevki haline getirdiği düşünülmektedir. Haçlılar döneminde Antakya Prensliği’nin kuzeyinde en önemli savunma noktalarından biri olan kale, birkaç kez el değiştirip Templier Şövalyeleri’nin eline geçmesi sebebiyle 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılmıştır. Memluklular ve Osmanlı Devleti arasında da birçok kez çekişmeye sebep olan kale, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır Seferi’nde kesin olarak ele geçirilmiştir. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin sınırlarının gelişmesi ve Bakras Kalesi’nin hudutlardan uzakta bulunan bir iç kale haline dönmesi siyasi rolünü kaybetmesine sebep olmuş, fakat Osmanlı’nın son dönemlerine kadar kullanılmıştır.

Müstahkem bir kale olan Bakras Kalesi, çoğunluğu kesme taştan olan ve bazı kaba duvarlarında yığma taşlara da rastlanan bir kaledir. Kalenin girişi günümüzde tamamen yıkıktır ve belirsiz bir vaziyettedir. Geniş kemerli bir giriş kapısı olduğu sanılan girişten sonra kalenin soluna doğru uzanan koridor, iç tarafa açılan hücreler ve dış taraftaki küçük mazgal gözetleme pencereleri ile kaleyi kuzeybatı köşesine kadar çevrelenmektedir. Giriş kapısından hemen sonra sağda ve solda geniş odalar bulunmaktadır. Tonoz bir kubbe ile kaplı mekânda Evliya Çelebi’nin bahsettiği ve yakın geçmişe kadar görülebilen su haznesi ve şadırvandan günümüzde bir iz yoktur. Orta alanın kuzey ve güneyinde dikdörtgen planlı iki salon vardır. Kuzeydeki salonun duvarlarında pencereler ile şöminenin yer alması sonucu burasının komutanın odası olduğu tahmin edilmektedir. Evliya Çelebi’de bahsi geçen güneydeki ikinci salon daha önceleri kilise olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Bugün itibariyle mihrap ve cami gibi tüm unsurların izleri ve bütün özellikleri silinmiş durumdadır.

Bir alay askeri barındıracak büyüklükteki gösterişli mimarisi, taş yapısı, doğayla iç içe olması, tarihi çok eski medeniyetlerin önemli bir kalesi olma özelliği taşıyan Bakras Kalesi’nin genel anlamda harap olan haline rağmen mekânsal anlamda sağlam kalması ve ihtişamını koruması sebebiyle sahip çıkılması ve kültürel miras açısından turizme kazandırılması gerekmektedir.

Ayrıntılı bilgi için bakınız

http://www.belen.gov.tr/bakras-kalesi, (Erişim tarihi: 28.11.2019).